26 Aralık 2013 Perşembe

GÖRSELLER VE AFİŞLER













SÖZLÜK


Çevre Sözlüğü



-A-
A KATMANI [A-Horizon] Organik madde bakımından zengin yüzey toprağı.
A-AĞIRLIKLI SES DÜZEYI [A-Weighted sound level] İnsan kulağının daha kolaylıkla işitebileceği orta frekanslara daha fazla ağırlık veren, ses basınç düzeylerinin ölçülmesi yöntemi. A- Ölçekli ses düzeyleri dB(A) olarak yazılır.
ABS 1. Alkil benzen sulfonat: deterjanlara eklenen, biyo­bozulmaya dirençli, kararlı bir yüzey aktif madde. 2. Akrilonitril-butadien-stiren (bir tür plastik madde).
ACI SU [Brackish] Hafif tuzlu su.
AÇIGA ÇÖP DÖKME [Open dumping] Atıkların rahatsız edici kokulara, su, toprak ve hava kirliliğine yol açacak biçimde açık alanlara dökülmesi.
AÇIK ALAN [Open space] Ya imar görmemiş ya da konutlardan ve diğer yapılardan nispeten arınmış toprak parçası; insanın faaliyet gösterdiği çevrenin karşıtı olan arazi de bu kavrama dâhildir.
AÇIK BOŞALTIM [Outfall] İşlem görmüş yâda görmemiş atık suyu ya da diğer sıvı atıkları doğrudan doğruya alıcı ortama ileten taşıyıcı ya da boru hattı.
AÇIK YAKMA [Open burning] Atık miktarını (hacmini) azaltmak amacıyla çöplük alanlarında yakılması işlemi.
AFET ALANLARI (Hazardous areas) Deprem, heyelan, çığ, orman yangını ve taşkın gibi doğal afetlere yatkın alanlar.
AĞIR METALLER (Heavy metals) Kurşun, cıva, çinko v.b. gibi çevre açısından tehlikeli nitelik taşıyan metaller.
AĞIRLIKSAL AKIŞ  (Gravity flow) Aşınmayı ve aşırı basıncı önleyecek azami hızda kesintisiz akışa olanak sağlamak amacıyla belirli bir asgari eğimle yerleştirilmiş borulara sahip arıtma ve su sağlama sistemindeki sıvı akışı.
AKIŞKAN ATIK [Effluent] Evsel veya endüstriyel işlemlerden kaynaklanan, arıtım öncesi ya da sonrası çevreye bırakılan sıvı atıklar.
AKİFER [Aquifer] Suyun çok uzak mesafelere gitmesini sağlayan, yeraltı sularını pınarlara ve kuyulara ileten gözenekli toprak yada jeolojik oluşum.
AKTİF ÇAMUR SÜRECİ [Activated sludge process] Atık su arıtma tesislerinde kullanılan, aerobik biyolojik arıtma süreci.
AKTİF KARBON [ Activated carbon ] Endüstriyel baca gazlarından kaynaklanan kokuların ve zehirli maddelerin giderilmesine yönelik adsorbsiyon sürecinde kullanılan madde.
AKUSTİK ÇEVRE [ Acoustical environment] Belli bir ses kaynağını kuşatan çevre.
ALÇAK ARAZİLER [ Bottom lands] Bir akarsu kanalına bitişik ve ondan biraz yüksek arazi.
ANA KANAL [Main sewer] Büyük bir bölge için kolektör işlevi gören lağım kanalı.
ANA KAYA [Bedrock] Toprağın altında bulunan yekpare kaya
ANAEROBİK AYRIŞMA [Anaerobic decomposition] Havanın bulunmadığı koşullarda faaliyet gösteren mikroorganizmaların organik maddeleri ayrıştırması.
ANAEROBİK ÇÜRÜME [Anaerobic digestion] Organik yükü yüksek atık suyun havasız koşullarda arıtılması süreci. Tarım toprağında kullanılmasını sağlamak için bazı organik atıkların pis kokusunun giderilmesi süreci.
ARITMA [Treatment] Atık su veya gazların kirleticilerden temizlenmesi işlemlerinin tümü.
ASBEST KİRLİLIGİ [Asbestos pollution] Çimento sanayiin­den ve otomobillerdeki fren balatalarının aşınmasından kaynaklanan emisyonların yol açtığı asbest kaynaklı hava kirliliği.
ASİT YAĞMURU [Acid rain] Esas olarak. Sanayi tesis­lerinden, konutların ısıtılmasından ve otomobillerden kaynaklanan, sülfür ve azot oksitleri içeren su buharı emisyonlarının yol açtığı asit çökelmesi.
ASİTLENME [Acidification] Toprağın ve suyun asitli emisyonlarla kirlenmesi.
ASİTLİ TEMİZLEYICİ [Acid pickles] Metalyüzeyleri temizlemek için kullanılan endüstriyel atık su.
ASİTLİLİK PROFİLİ [Acidity profile] Belirli bir yerdeki değişen asitlilik düzeylerinin, geçmiş eğilimleri de gösteren kayıdı.
ASKIDA KATI MADDE [SS=Suspended solidsJ Suda ve lağım suyunda bulunan, yaklaşık ı mikron büyüklüğünde veya daha büyük olmakla birlikte, sözgelimi kum tanesinden daha küçük katıları ifade etmek için kullanılan terim.
AŞINMA [Abrasion]Yüzeylerin çeşitli nedenlerle aşınması.
AŞINMA (PASLANMA) [Corrosion] Genellikle kimyasal etkiyle, bir maddede zamanla oluşan yıpranma. Aşınmaya yol açan etki maddeleri içinde en çok bilinenleri sülfür oksitleri ve klor, fluor vb. bileşikleridir.
ATIĞIN YENİDEN İŞLENMESI [Waste recycling] Yeniden kullanmak amacıyla atık maddelerin toplanması ve işleme tabi tutulması; kâğıdın, camın, alüminyum un ve plastiğin yeniden işlenmesi gibi.
ATIK [Waste] çevre de başkalaşmaya yol açacak miktarda çevreye boşaltılan, sıvı, katı, gaz ya da radyoaktif istenmeyen her tür madde.
ATMOSFER KiRLiLiĞi [Atmospheric pollution] Temelde insan faaliyetlerinin sonucu olarak, doğrudan doğruya atmosfere verilen yada atmosferde kimyasal tepkimeler sonucu oluşan gaz ve partikül maddelerin yol açtığı kirlilik oranı.
ATMOSFER BULANIKLIĞI (TOZLULUGU) [Atmospheric turbidity; dustiness] Belli bir yerin havasındaki yoğunlaşmış toz parçacıkları.
ATIK YAKIMI [Incineration] Yanabilen atıkların denetimli biçimde yakılarak zararsız bir kalıntı haline getirilmesi işlemi. Atık hacmi bu yolla yüzde 80-90 azalmış olur.
ATIK SU [Wastewater] Konutların pissu ve lağım sularından, endüstriyel sıvı atıklardan ve sel sularından kaynaklanan sıvı atık.
ATIK GÖMME [Landfill] Atığın toprak katmanları arasına gömülmesinden ibaret, katı atık tasfiyesinin en yaygın yöntemi; Atıkların gömüldüğü çukur.
ATIK ISISI [Waste heat] Özellikle nükleer enerji santrallerince çevreye bırakılan kullanılmamış ısı.
AYRIŞTIRICILAR [Decomposers] Biyolojik bozulma yaratan, bakteriler ve mantarlar gibi ayrıştırıcı organizmalar.
AZOT DÖNGÜSÜ [ Nitrogen cycle] Atmosferdeki azotun bitkiler tarafından özümlenmesi, sonra topraktan geçerek atmosfere dönmesi süreci. Azot, proteinlerin önemli bir bileşenidir ve bu nedenle hem bitkiler hem de hayvanlar için gereklidir.
AZOT OKSİT [Nitric oxide] Yanmadan oluşan, Havaya bırakılınca zehirli hale gelen kirletici madde.
-B-
BACA ATIKLARI [Stack effluents] Sanayi bacalarından yayılan gazlar ve asılı parçacıklar.
BACA DUMANI [Plume] Bacadan çıkan değişik biçimlerde atmosfere dağılan gözle görülebilir duman emisyonu.
BACA ETKİSİ [Chimney effect] Isıdaki değişmenin gazlarda yol açtığı yukarıya yönelik hareket.
BACA GAZI [Flue gas ] Yanmadan sonra bacalardan çıkan ve azot oksitleri, karbon oksitleri, su buharı, sülfür oksitleri, parçacıklar ve birçok kimyasal kirletici madde içeren duman.
BACA GAZI KÜKÜRTÜNÜN GİDERİLMESİ [Flue gas desulfurization] Birçok yöntem kullanılmaktadır. En yaygını gazların kireçtaşı çözeltisiyle ile yıkandığı ve oluşan çamurun ayrılarak bazı durumlarda içindeki kükürdü kazanmak üzere yeniden işleme tabi tutulduğu kireçtaşı/alçıtaşı sürecidir.
BALIK KATLİAMI [Fish kill]. Büyük miktarda balığın topluca imhası.
BALYALAMA [Bailing]           Çöpü   sıkıştırarak katı, Yüksek yoğunlukta bloklar haline getirme süreci.
BANKET [Berm] Eğilimli bir yüzeyden gelen drenaj ı stabilize etmeye yada denetlemeye yardımcı olan, insan yapımı taraça.
BARAJ [Dam] Suyun doğal akışına engel oluşturarak bir nehrin ya da akarsuyun akış yönünü denetlemeye yönelik duvar, kıyı yâda başka tür bir yapı.
BARİYER [Barrier] Biyotanın göçme ya da günlük hareketini engelleyen etken.
BATAKLIĞIMSI ALAN [Bog] Yoğun Ötrofikasyon sonucu su kaynaklarının zengin organik birikintilerle kaplanarak oluşturduğu alan.
BATAKLIK GAZI [Marsh gas] Bataklıklarda ve turbalıklarda oluşan gaz (esas olarak metan).
BATAKLIKLAR [Marshes] En azından belli bir süre haliç ve kıyı sularıyla kaplanan kara-su alanları.
BEKLETME HAVZASI [Detention basin] Taşkını önlemek için sel suyunu denetimli biçimde tutup bırakmaya yönelik havuz ya da depo.
BEKLETME SÜRESİ [Detention period] Birim hacimdeki bir sıvı ya da gazın akış sürecinde bir tank ya da odada tutulma ortalama süresi.
BELEDİ KATI ATIK [Municipal solid waste] Kentsel alanlardaki konut ve işyerlerinin, lağım çamurunun da dahil olduğu, katı atıkları.
BESİN AĞI [Food web] Karşılıklı bağlantı içindeki besin zincirleri dizisi.
BESİN BÜTÇESİ [Nutrient budget] Belli bir yaşayan sistem açısından, alınan ya da kaybedilen gerekli mineral besinlerin miktarlarını belirlemeye yönelik tahmin.
BESİN GİDERME [Nutrient stripping] Alıcı sularda ötrofikasyonu yavaşlatmak amacıyla yada atık suyun yeniden kullanılabilmesi için uygulanan üçüncü derece arıtma.
BESİN ZİNCİRİ [Food chain ] Her halkanın bir öncekinden beslendiği ve enerji sağladığı, buna karşılık bir sonrakine besin ve enerji aktardığı organizmalar zinciri.
BESİN ZİNCİRİ BASAMAĞI [Trophic level] Bir hayvanın besin zincirindeki yeri.
BESİNLER [Nutrients] Bitkilerin ve hayvanların büyümesi ve gelişmesi için gerekli maddeler.
BEZ FİLTRE [Fabric filter] Endüstriyel emisyonlardan kaynaklanan tozu ve parçacıkları tutan, evlerdeki elektrikli süpürge torbasına benzer, kumaştan yapılma aygıt.
BİNA BAĞLANTISI [ House connection] Atık suyu bir binadan sokağa yerleştirilmiş hatta ileten pis su boruları için kullanılan terim.
BİRİNCİL HAVA KİRLETICİLER [Primary air pollutants] Atmosfere doğrudan verilen hava kirleticileri.
BİRİNCİL İŞLEM [Primary treatment] İşlenmemiş lağım suyunu arıtmanın en yaygın biçimi; kaba ve katı maddelerin ayrıldığı ön işlem.
BIRLEŞİK ÜRETİM [Cogeneration] Elektrik üretiminde oluşan atık ısının ısıtmada, soğutmada ve atık su arıtımında kullanılması.
BIRLEŞİK ISI VE GÜÇ [CHP = Combined heat and power] Elektrik ve ısının birlikte üretimİ. Terim, atık ısı ya da hava kullanan santraller için de kullanılır.
BIRLEŞİK KANALİZASYON [Combined sewer] Atık suyun ve sel suyunun toplanmasına yarayan tek bir kanalizasyon sistemİ.
BIRLEŞİK TASFİYE [Codisposal] Genellikle yanma gerek­tiren entegre bir işlem yoluyla lağım çamurunun ve katı atıkların birlikte tasfiyesi yöntemİ.
BİRLEŞİK ZARARLI ORGANİZMA DENETİMİ [Integrated pest management] Zararlı organizmaların yayılmasını biyolojik, kültürel ve kimyasal yaklaşımları birleştirerek denetleme yöntemi. Özellikle, en azından bir kimyasal İlaca karşı direnç kazanmış organizmalarla mücadelede kullanılır.
BİTKİ ÖLDÜRÜCÜ [Herbicide] Zararlı ot öldürücü ve yaprak dökücü olarak kullanılan kimyasal madde
BİYOAKÜMÜLASYON [Bioaccumulation]Biyoyoğunlaşma.
BİYOBOZULMAYA UĞRAMAZ [Nonbiodegradable] Bakterilerin ayrıştıramadığı organik madde.
BİYOENERJETİK [Bioenergetics] Bitkilerle hayvanlar, bitki­lerle bitkiler ve hayvanlarla hayvanlar arasındaki enerji aktarımının incelenmesi.
BİYOKÜTLE [Biomas] Belli bir alan ya da hacimdeki canlı organizmaların toplam kütlesi ya da miktarı.
BİYOKÜTLE ENERJİSİ [Biomass energy] Bir biokütledeki organik atıklar, bitkiler yâda ağaç gibi organik maddelerden üretilen enerji.
BİYOLOJİK ARITMA [Biological treatment] Atık suyun mikroorganizmalar kullanılarak arıtılması.
BİYOLOJİK BÜYÜME (YÜKSELME) [Biological magnifica­tion] Besin zincirinin ardışık düzeylerinde, maddelerin artan miktarlarda birikmesi.
BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK [Biological diversity] Organiz­maların çeşitlerinin alan ya da hacim birimi başına sayısı; belli bir zamanda belli bir yerdeki türlerin bileşimi.
BİYOLOJİK DENGE [Biological balance] Hayvanlarla bitkiler, bitkilerle bitkiler ve hayvanlarla hayvanlar arasındaki denge.
BİYOLOJİK POTANSİYEL [Biotic potential] Bir organiz­manın varlığım sürdürme ve üreme yeteneği.
BIYOLOJİK KALKAN [Biological shield] Bir nükleer reaktörün personelini ve çevresini korumak amacıyla, nötronları ve gamma radyasyonu absorbe etmek (soğurmak) için nükleer reaktörün merkezi etrafında inşa edilen koruyucu kalkan yada kalın beton duvar.
BİYOLOJİK YAĞ DÖKÜNTÜ DENETİMİ [Biological oil spill control] Sudaki yağ tabakalarım ayrıştırmak için bakteri kültürlerinin kullanılması işlemi.
BİYOTA [Biota] Belirli bir bölgede ya da çevrede bulunan bitki ve hayvan yaşamının bütünü.
BİYOTİK [Biotic] Bir çevredeki bitkiler, hayvanlar ve mikroorganizmalarla ilgili.
BİYOSİDLER [Biocides] Organizmaları öldürme yeteneğine sahip kimyasal maddeler; sterilize ediciler.
BİYOSFER [Biosphere] Gezegenimizin ve atmosferinin yaşam kaynağı bütün bölümlerini içeren alan.
BİYOMETRİ [Biometry] Biyolojik sorunların incelenmesinde istatistik yöntemlerin uygulanması.
BORU ÇIKIŞI ARITMA [ End-of-pipe treatment] Emisyon boru hattının bitiminde uygulanan arıtma sistemi.
BORU HATTI[Pipeline ] Değişik maddeleri uzak mesafelere ileten, pompalama donanımı, vanaları ve diğer makinaları ile birlikte boru şebekesi.
BOŞALTIM [Discharge]çevreye bırakılan bütün kirleticiler
için kullanılan terim. Gaz boşaltımlar emisyon, sıvı boşaltımlar ise sıvı atık (effluent) diye de adlandırılır.
BOZULMA [Impairment ] Bir doğal kaynağın kirlenmesi süreci.
BOZULMAMIŞ ALAN [Unspoiled area] İnsan etkinlikleriyle değiştirilmemiş doğal alanlar.
BÖLGE ISITMASI [DH = distriet heating] Belirli bir sayıdaki konut yâda işyerine ısıtma sağlamak üzere, merkezi olarak kurulan sistem. .
BÖLGELEME [Zoning] Belli amaçlarla bölgelere ayırarak toprak imarının denetlenmesi.
BUHAR [Vapor] Atmosfer ısı ve basıncında sıvı ya da katı durumda bulunan maddelerin gaz hali.
BUHARLAŞMA HAVUZU [Evaporation pond] Lağım suyu tasfiyesinde kullanılan sığ ve yapay havuz; bu sistemde atık geniş arazilere dağıtılır ve buharlaştırılır.
BULANIKLIK [Turbidity] Suda ve havada asılı bulunan maddelerin neden olduğu, güneş ışınlarının ortama girme ve bitkilerin büyüme düzeylerini denetleyen, içme suyu kalitesi açısından çok zararlı ortam koşulları.
BÜYÜME TEORİSİ[Growth theory] Kentlerde ve bölgelerde yerleşim, büyüme ve toprak kullanımı modelleri konusunda kent bilimcilerinin oluşturdukları teoriler.
-C-
CANSIZ ÇEVRE [Abiotic environment] Doğadaki fiziksel ve cansız kimyasal unsurlar. Örnek: toprak, su, atmosfer.
CIVA [Mercury] Besin zincirlerinde, özellikle tatlı su ve deniz organizmalarında yoğun olarak bulunabilen ve zararlı etkilere yol açan zehirli metalik eleman.
-Ç-
ÇALIŞMA ORTAMI[Work environment ]İşyerinin koşulları.
ÇALKANTl [Turbulence] Gelişigüzel hava veya su sirkülâsyonuna neden olan inişli çıkışlı devinim. Nedeni genellikle akış alandaki pürüzlülük ve engebeliktir.
ÇAMUR [ Sludge ] Atık suyun arıtılması sırasında süzme, çökeltme yâda biyolojik arıtma sonucu oluşan yoğunlaşmış katı.
ÇAMUR SIVISI [ Slurry ] Atık su işleme tesislerinde çamuru taşıyan sıvı.
ÇAMUR SİNDİRİMİ [Sludge digestion] Atık su çamurunun biyolojik oksijen ihtiyacını çevresel yönden kabul edilebilir bir düzeye indirmek amacıyla uygulanan anaerobik işlem.
ÇAMUR TASFİYESİ [Sludge disposal] Atık su çamurunun nihai tasfiye işlemi.
ÇAMURUN YAKILMASI [Sludge incineration] Atık su çamurunun hacim yönünden küçültülüp, işlenerek tutuşabilirlik kazandırıldıktan sonra yakılması.
ÇAPRAZ-MEDYA YAKLAŞIMI [Cross-media approach] çevre sorunlarına, sözgelimi sadece hava kirliliğini değil, etkileşim içindeki bütün faktörleri göz önünde bulundurarak yaklaşmak.
ÇEVRE [Environment] Bir organizmanın var olduğu ortam yada koşullar. Bu çevre doğal fiziksel öğeleri, ayrıca organizmanın etkileştiği insan ürünü koşulları içerir.
ÇEVRE ANALİZİ [Environmental analysis] Belirli bir arazinin topografik, hidrolojik, jeolojik ve kültürel özellikleri gibi çevresel özelliklerinin incelenmesi.
ÇEVRE DEGERLENDİRMESİ [Environmental assessment] Bir eylemin ya da projenin çevre bakımından yararlı olup olmadığını ve çevresel etki raporunun hazırlanması gerekip gerekmediğini belirlemek amacıyla yapılan inceleme.
ÇEVRE DOSTU [Environment-friendly] Ürünlerde normal olarak bulunan zararlı öğelerden bazılarını tasfiye etmek amacıyla tasarlanmış ya da değiştirilmiş ürünleri ifade etmek için kullanılan terim.
ÇEVRE KORUMA [Environment protection] Potansiyel olarak tehlikeli atık maddelerin çevreye boşaltılmasının asgariye indirilmesi yada önlenmesi amacıyla kaynakların yönetimi.
ÇEVRE KORUMA AJANSI [EPA = Environmental Protection Agency] Kirleticiler ile ilgili tüm kanun ve yönetmelikleri uygulamak ile görevli Amerikan federal kuruluşu.
ÇEVRE KALİTE HEDEFİ [EQO=Environmental quality objective] çevrenin belirli bir boyutu için amaçlanan kalite düzeyinin ortaya konması. Bu düzey ulaşılır olmayabilir ve nicelik olarak ifade edilebilir.
ÇEVRE KALİTE STANDARDI [EQS=Environmental quality standard] Bir çevre de bir kirletici için İzin verilebilir en yüksek düzey ya da çevrenin bazı vasıfları için kabul edilebilir en düşük düzey.
ÇEVRE MÜHENDİSLİĞİ [Environmental engineering] çevre mühendisliği, çevrenin korunmasına, kirliliğin azaltılmasına vb. elverişli teknoloji sistemlerinin tasarlanmasını ve çevre süreçlerinin incelenmesini, ayrıca belirli binaların bu açıdan iç tasarımlarının gerçekleştirilmesini içerir.
ÇEVRE SORUNLARI BİLİMSEL KOMİTESİ [SCOPE = Scientific Committee on Problems of the Environment] Başlıca ilgi alanı çevreyi iyileştirmek ve kirlilikle ilgili çeşitli sorunları incelemek olan uluslararası kuruluş.
ÇEVRE YOLU [Beltway] Kentsel bir alanı çevreleyen, ana ulaşım arterlerine bağlı yol.
ÇEVRE YÖNETIMI [Environmental management] Toprak, su ve hava gibi doğal kaynakların çevresel açıdan kabul edilebilir uygulamalar yoluyla kullanılması.
ÇEVRE YÖNÜNDEN DUYARLI ALAN [ESA=Environmentally sensitive area] Bir ülkenin doğal yerleşimleri ve süregelmekte olan tarımsal etkinlikleri korumak yada modern, yoğun tarımdan geleneksel olana geçmek için özel önlemler almak gereğini duyduğu alanlar için kullanılan terim.
ÇEVRESEL ETKİ DEGERLENDİRMESİ [EIA=Environ­mental impact assessment] Yeni gelişme ve projelerin çevreye olabilecek sürekli ya da geçici potansiyel etkilerinin, sosyal sonuçları ve alternatif çözümleri de içine alacak biçimde analizi ve değerlendirilmesi.
ÇEVRESEL ETKİ RAPORU [Environmental impact state­ment] çevresel etki değerlendirmesi çalışmalarının sonuçlarını içeren detaylı rapor.
ÇEVRİLME (İNVERSİYON) [Inversion] Atmosferin aşağı tabakalarında gerçekleşen ve soğuk hava katmanının daha yukarıdaki sıcak hava katmanı tarafından tutulmasıyla oluşan atmosfer olayı. Rüzgar olmadığı zaman, kirleticilerin dağılması olanağı bulunamaz ve büyük hava kirliliği olayları gerçekleşebilir.
ÇIKIŞ KANALI [Outlet channel] Sıvı atığı toplayıp götürmeye yarayan suyolu yâda drenaj kanalı.
ÇIKIŞ YERİ-VARIŞ YERİ ARAŞTIRMASI [O-D Survey=Origin destination survey] Bir ulaşım planlama tekniği.
ÇİNKOLU SU KİRLİLİĞİ [Zinc water pollution] Galvanizleme, polimer işleme ve diğer uygulamaların sonucu olarak endüstriyel atık suda ortaya çıkan kirlilik.
ÇOCUKLARA DOKUNMAZ [Childproof] Çocuklar için tehlikeli olmayan.
ÇOK AİLELİ KONUT [Multifamily dwelling] İki yâda daha fazla aile birimini barındıran konut.
ÇOK ÇIKIŞLI KİRLETİCİ KAYNAK [Nonpoint source ] Su kirliliğine katkıda bulunan, yüzeysel su yâda yağmur akıntısı gibi, yayılmış ve iç içe geçişmiş akıntılar.
ÇÖKELME [Precipitation] Elektrik alan etkimesi ya da ısısal değişme sonucunda, parçacıklann içinde asılı bulundukları gaz akıntısından ayrılması işlemi.
ÇÖKELTME [Sedimentation] Katıların yerçekimi nedeniyle çökelmesi doğal süreci; atık suyun işleme tabi tutulmasında, erozyon güçleri aracılığıyla parçacıkların ayrılması ve taşınması süreci.
ÇÖKELTME TANKI [Sedimentation tank] Çökeltilebilir katıların atık sudan ayrıldığı atık su işleme tesisinin bir bölümü.
ÇÖLLEŞME [Desertification] Genellikle aşırı otlatma, yaygın ormansızlaştırma ya da aykırı tarım ve sulama uygulamaları sonucunda toprağın çöl haline gelmesi süreci.
ÇÖP [Garbage] Evlerden yâda ticari amaçla gıda hazırlanması ve kullanılmasından kaynaklanan hayvan, sebze ve meyve atığı; genelde tüm atık ürünler için kullanılır.
ÇÖP BOŞALTMA [Tipping]Çöpün açık alanlara dökülmesi.
ÇÖP ISLAHI [Refuse reclamation] Katı atığın yararlı ürün haline getirilmesi.
ÇÖPLÜK [Dump site] Çöp gibi katı atıkların boşaltılıp üstü açık bırakıldığı atık tasfiye alanı.
ÇÖZÜNMÜŞ OKSİJEN [DO=Dissolved oxygen] Su veya atık su içinde çözünmüş halde bulunan oksijen miktarı.
ÇÜRÜME [Putrefaction] Anaerobik haldeki maddenin organik ayrışması; bu süreç sonunda kötü kokulu gazlar ve oksitlenmesi tamamlanamamış ürünler oluşur.
ÇÜRÜME VE ÇÜRÜTME [Digestion] Enzimlerin etkisiyle organik dönüşmesini ifade etmekte kullanılan, atık su arıtımıyla ilgili terim. Örnek: Lağ1m çamurunun anaerobik çürütülmesi.
-D-
DAĞILMA [Dispersion] Sözgelimi, bir doğal kaynaktaki yoğunlaşmış kirleticinin yayılma süreci.
DAĞINIK YAYILMA [Sprawl] Kentsel gelişmenin civardaki kırsal kesime doğru denetimsiz yayılması.
DALGA GÜCÜ [Wave power] Deniz suyu devinimlerinin oluşturduğu gücün enerji üretiminde kullanılabileceği, potansiyel yenilenebilir enerji kaynağı.
DALGAKIRAN [Jetty] Bir limanı akıntılardan ve gelgitlerden korumak amacıyla gelgite açık koylarda, göllerde yada ırmaklarda gerçekleştirilen yapı.
DAMITMA TESİSLERİ [Distillation plants] Tuzlu suyu içme suyuna dönüştüren büyük ölçekli tesisler.
DAMLATMALI FİLTRE [Trickling filter] Atık suyun arı­tılması sürecinde ikincil arıtma tesislerinde kullanılan biyolojik filtre. Filtre, atık suyun püskürtülüp serpildiği 5- ıocm boyutunda taşlardan oluşan 1-2m derinliğinde ve ıo-30m çapında bir yataktır. Taşlar arasında büyüme olanağı bulan mikroorganizmalar, akış süresi içinde organik maddeleri ayrıştırırlar.
DARBE ÖLÇER [Impactor; Impinger] (darbe) Maddeleri çarpma noktasında toplayan ve ölçen alet.
DAYANIKLI KİMYASALLAR [Persistent chemicals] Zararsız hale getirilmelerini ya da giderilmelerini sağlayacak biyolojik ve kimyasal süreçlere karşı dirençli toprak ve su kirleticileri. Bunlara örnek olarak kurşun, bakır, arsenik, ya da tarım ilaçları, sert deterjanlar (biyolojik olarak bozunmayan) ve radyonüklidIer (radyoaktif çekirdekler) gösterilebilir.
dBA [Decibel A]Desibel A.
DEĞİŞİM DERECESİ [Gradient] Isı, basınç, yoğunluk, nem gibi çevreyi etkileyen bir niceliğin değerindeki değişme.
DEMOGRAFi [Demography] Genellikle istatistik teknikler kullanılarak nüfusun incelenmesi.
DEMOGRAFiK GEÇİŞ [Demographic transition] Genellikle ekonomik ve toplumsal gelişmeye bağlı olarak, belli bir nüfusun doğum oranında gözlenen düşme eğilimi.
DENGELİ NÜFUS [Equilibrium population] Değişmeyen nüfus; belli bir sürede doğum sayısı ölüm sayısına eşit olan nüfus.
DENİZ DİBi BÖLGESİ [Benthic region] Hem kıyı hem de derin deniz tabanı olmak üzere, bütün okyanus dibini kapsayan deniz bölgesi.
DENİZ DİBİ SONDAJI [Offshore drilling] Pahalı donanım ve yüzer platformlar kullanarak deniz altından petrol ve gaz çıkarılması.
DENİZ EKOSİSTEMİ [Marine ecosystem] Okyanusların ve denizlerin ekosistemleri; pellajik ve bentik bölümler olarak ikiye ayrılır.
DENİZ ISI ENERJİSİ ÇEVRİLMESİ [Ocean thermal energy conversion] Deniz yüzeyinde güneşle ısınan su ile yüzeyin altındaki soğuk su arasındaki ısı farklarından yararlanmak suretiyle enerji üretilmesi yöntemİ.
DENİZ KİRLİLiĞİ SÖZLEŞMESİ [MARPOL = Marine Pollution Convention] Uluslararası Deniz Kuruluşu'nun (IMO) önderliğinde kabul edilen ve yakıt taşıyan tankerlerin deniz kirliliğine yol açmalarını önlemek amacıyla oluşturulan sözleşme.
DENİZ KİRLİLİGiNİ İZLEME PROGRAMI [MARPOLMON = Marine Pollution Monitoring Programme] Deniz Kirliliği Sözleşmesi'nin bir uygulaması.
DENİZ SEDDİ [Seawall] Sahili koruyan ve iç kısımlara yönelik taşkınları önleyen, sahil şeridindeki sağlam duvar.
DENİZE ÇÖP DÖKME [Ocean dumping] Lağım çamuru, taranmış materyal, sanayi atıkları ya da diğer maddelerin de içinde bulunduğu atıkların denize dökülmesi.
DEPREM ZARARLARININ AZALTILMASI [Earthquake hazard mitigation] Tahmin, uyarı sistemleri ve özellikle depreme dayanıklı yapı İnşası gibi yöntemlerle, depremlerin insan yaşamına ve mallara verebileceği zararların asgariye indirilmesi.
DERİN DENİZ DİBİ BÖLGESİ [Abyssal-benthic zone ] Okyanusun en derin yerleri.
DERME ÇATMA KONUT [Jeny built housing] Genellikle hemen kar etmek için yetersiz malzeme ve işçilikle inşa edilen konut.
DESİBEL [Decibel] Sesin şiddetinin ölçülmesinde kullanılan uluslararası birim. Kısaca dB olarak yazılır.
DESiBEL A [dEA=decibel A] İnsanın hassas olduğu frekanslara daha fazla ağırlık veren gürültü ve ses ölçme birimi.
DETERJANLAR [Detergents] Yaygın olarak kullanılan, yüzey aktif temizleme maddesi. Bakterileri ve organizmaları da yok eden deterjanlar su kirliliğinin başlıca nedenlerinden biridir.
DETRİTUS [Detritus] Göllerin yâda ormanların dibini tabanını zenginleştiren ayrışmış madde.
DEVRİ SÜREÇ [Circular process] Atıkların yeniden işlenip kullanılır hale getirilmesi; atıkların yeniden kullanımı.
DEVRİDAİM [Flow through]Kesintisiz dolaşım.
DEZENFEKSİYON (MİKROPSUZLAŞTlRMA) [Disinfection] Hastalık yapıcı organizmaların, sözgelimi, klorlama yoluyla yok edilmesi.
DIŞ KAYNAKLI KİRLİLİK [Imission] Uzaktaki bir hava kirlilik kaynağı nedeniyle oluşan yerel hava kirliliği.
DIŞ KITA SAHANLIĞI [DCS = outer continental shelf] Bir ülkenin kıyılarında, birkaç kilometreden 400 kilometre uzaklıklara kadar uzanabilen ve genellikle ait olduğu ülkenin, petrol, gaz ve mineral kaynakları bakımından yararlanma hakkına sahip olduğu kabul edilen deniz bölgesi.
DlŞKI     ORGANİZMALARI [Fecal    coliform    organisms] İnsanların ve hayvanların bağırsaklarında bulunan bakteri grubu; bu organizmaların çevre sularındaki varlığı, hastalık yapan organizmaların da bu sularda varlığının işareti olarak kabul edilmektedir.
DIŞSALUKLAR [Externalities] , Başkalarının etkinliklerinin bir sonucu olarak bir toplumsal grubun ödemek zorunda kaldığı sosyal maliyet yâda elde ettiği sosyal fayda.
DİNLENME SİSTEMİ [Recreation system] Topluluğa dinlenme eğlenme olanakları sağlayan tesislerin ve programların bütününü ifade etmek için kullanılan terim.
DİOKSİN [Dioxin] Bitki öldürücülerde bulunan, son derece zehirli maddeler kümesi.
DOĞAL KORUMA ALANI [Nature preserve] Doğal çevrenin koruma ve inceleme amaçlarıyla korunduğu alan.
DOĞAL AYIKLANMA [Natural selection] Bazı organizma­ların belirli bir çevrenin koşullarına daha iyi uymalarından ötürü çoğalarak yaşamlarını sürdürmesi.
DOĞAL GAZ [Natural gas] Yerkabuğunun altında, belli jeolojik oluşumlarla gerçekleşen, metan ve hidrokarbonlar içeren yakıt.
DOĞAL KAYNAK [Natural resource] Çevrede doğal olarak gerçekleşen su, hava ve gaz gibi kaynaklar.
DOĞAL RADYASYON [Natural radiation] Esas olarak toprakta ve kayalarda ayrışan uranyumun yol açtığı, radon gibi gazlar çıkaran radyasyon.
DOĞRUSAL KİRLETİCİ KAYNAK [Line source] Bir doğru boyunca kirlilik emisyonu yâda deşarjı. Tıkanık bir çevre yolunda yol boyunca hareket halindeki trafiğin oluşturduğu hava kirliliği doğrusal bir kaynak oluşturur.
DOĞUM HIZI [Birth rate] Belirli bir grubun birim zamanda olarak ifade edilen doğum oranı. Belli bir a,lan4a her 1.000 kişilik nüfus başına yıllık doğum sayısı ise "kaba doğum hızı" olarak adlandırılır.
DOĞURGANLIK [Fecundity] Bir canlının doğurabilme yetisi.
DOĞURGANLIK HIZI [Fertility rate] 15-44 yaş arasında, doğurma çağındaki her 1.000 kadın başına düşen canlı doğum sayısı.
DOLGU [Riprap] Set erozyonunu önlemek için düzensiz biçimde bir araya konmuş kırık kaya, taş yâda betondan yapılma duvar.
DOLGU YAPILANMA [Infill development] Kent dokusunda yayılmış haldeki, genellikle küçük boyutta oldukları için boş kalmış arsaların konut yada konut-dışı amaçlarla yapılanması.
DOLGULU KULE [Packed tower] Kirli havanın dolgu maddesi (seramik parçaları, ağaç yongası vb.) doldurulmuş bir kuleden geçirilmesi ve bu arada dolgu materyalinin üzerine sıvı, püskürtülerek kirleticilerin soğurulması esasına dayalı kirlilik denetim aygıtı.
DUMAN [Fumes] Buharların        yoğunlaşmasından  yâda kimyasal tepkimeden oluşan, genellikle 5 mikrondan küçük solunabilir ve bulut görünümündeki uçucu katı parçacıklar.
DUMAN [Smoke] Sözgelimi kömür gibi bir yakıtın eksik yanması sonucunda oluşan, minik parçacıklardan ibaret, gözle görülebilir gaz halindeki süspansiyon.
DURULTMA [Clarification] Çökebilir nitelikteki yüzen katı maddelerin çökeltme, havalandırma ve süzme yoluyla atık sudan ayrılması.
DURULTMA ODASI [Settling chamber] Yakma bacalarından yada sınai işlemlerden çıkan gazlardaki partikül maddelerin ön arıtımında kullanılan ve doğal bir çekme bacasıyla çalışan oda. Bu odada iri partikül maddeler yerçekimi etkisi ile çöktürülür ve toplanır.
DURULTMA TANKI[Settling tank] -pamlatmalı filtre veya' aktif çamur süreci sonunda kısmen arıtılmış atık suyun, sıvı ve katı bileşenlerin ayrılabileceği biçimde çökeltildiği tank.
DÜNYA ÇEVRE VE GELİŞME KOMİSYONU [WCED=World Commission on Environment and Development] Ekonomİk gelişmeyi yadsımayan, ancak dünya çevresini tehdit etmeyen çevre ve enerji politikalarının benimsenmesi gerektiğini savunan Brundtland Raporu'nu hazırlayan, Birleşmiş Milletlerin oluşturduğu bir komisyon.
DÜŞEY KALKIŞ VE İNİŞ [VTOL= Vertical takeof! and landing] Havaalanlarında alan ekonomisi sağlayan ve ayrıca geleneksel kalkış ve inişlerdeki belli tehlikeleri gideren düşey kalkış ve inişe elverişli uçak.
DÜZEY [Grade]Yer seviyesi.
-E-
EKOLOJİ [Ecology] Organizmaların birbirleriyle ve çevre­leriyle olan ilişkileri inceleyen bilim dalı.
EKOLOJİK KONUM [Nichel] Bir türün yaşamını sürdürmesi için gerekli tüm koşulları sağlayan ekolojik yaşama ortamındaki yeri.
EKOSFER [Ecosphere] Yeryüzünün canlıları içeren bölümü; biyosfer ve karşılıklı etkileşimin söz konusu olduğu atmosfer, hidrosfer ve litosfer kesiti.
EKOSİSTEM [Ecosystem) Birbirleri ile ve cansız ortamla ilişki içinde olan kendi içinde yeterli bitki ve hayvan topluluğu.
ELEME [Screening] Yüzen ve asılı duran iri katı maddeleri lağım suyundan bir tür elek kullanarak gerçekleştirilen ayırma işlemi; bir kom posttan yabancı maddelerin ayrılması.
EMiSYON [Enıission] Gaz yada gaz ve partikül karışım­larının atmosfere verilmesi.
EMİSYON ENVANTERİ [ Emission inventory] Belirli bir coğrafi alanda havaya boşaltılan başlıca hava kirleticilerinin listesi. Listeleme miktar (gün/ton) ve kirlilik kaynağı göz önüne alınarak yapılır.
EMİSYON STANDARDI [ Emission standard] Belli koşul­larda belli bir kaynaktan yasal olarak boşaltılabilen azami kirletici miktarı. Boşaltım standardı olarak da adlandırılır.
ENDEMİK [Endemic]Belirli bir bölgenin yerli türü
ENDÜSTRİYEL ATIK [Industrial waste] Endüstriyel işlemler sonucunda ortaya çıkan atık, özellikle sıvı atıklar. Bu atıkların hava, toprak ve su üzerinde olumsuz etkileri vardır.
ENDÜSTRİYEL ATIK SU [Industrial sewage] Endüstriyel işlemlerden oluşan atık su. Ham maddelerden, ürünlerden ya da imalatta kullanılan maddelerden kaynaklanır.
ENERJİ DÖNÜŞÜMÜ [Energy conversion] Bir enerji biçiminin diğerine dönüşmesi.
ENERJİNİN KORUNMASI [Energy conservation] İnşaat yasaları, toprak kullanım yönetmelikleri, ulaşım politikası ve alternatif enerji kaynaklarıyla ilgili olarak enerji kaynaklarının denetimli kullanımı.
ENGELLEYİCİLER [ Inhibitors ]           Bir             sistemin           işleyişini durduran yada yavaşlatan kimyasal maddeler; bozulmayı önlemek için petrol ürünlerine eklenen maddeler.
EPİDEMİOLOJİ [Epidemiology] Bir nüfus topluluğundaki hastalıkların sıklıklarının ve yaygınlıklarının incelenmesiyle ilgili tıp bilimi.
ENZİM [ Enzyme ]Canlı maddeye özgü katalizör.
ERİŞİM DIŞI ALAN [Nonattainment area ] Herhangi bir hava kirletici madde açısından ulusal hava kalitesi standartlarını aşan alan.
EROZYON [Erosion] Havanın yâda insanların müdahalesi sonucunda kaya parçacıklarının ve toprağın asıl yerlerinden kopmaları, taşınmaları ve başka bir yerde kalmaları süreci.
ESER ELEMENTLER [Trace elements] Havada, suda ve yiyeceklerde çok düşük yoğunluklarda bulunan kurşun, bakır, çinko, arsenik, cıva ve vanadyum v.b gibi elementler.
ESMER KÖMÜR [Brown coal ]Düşük kaliteli kömür; linyit.
ESNEK ZAMAN [Flexible time]Değişken çalışma saatleri.
EŞBASINÇ EĞRİLERI [Isobars ] Hava haritalarında eşit baro metrik basınç noktalarını birleştiren çizgiler; bu çizgiler, kirlilik dağılması için önem taşıyan hava akımı detaylarını oluşturur.
EŞİK DOZU [Threshold dose] Bir maddenin ölçülebilir bir etki yaratmak için uygulanması gereken asgari dozu. Ölçülebilir asgari doz.
EŞİK SINIRI DEĞERI [TL V = Threshold limit value] Bir işçinin maruz kalabileceği ve kendisi için tehlikeli olmayan azami kirletici dozu.
EV İÇİ ALERJI YAPICILAR [Indoors allergens] Hayvan ve bitki artıkları, polen, spor ve alg (su yosunu) içeren ev içi tozları.
EVSEL ATıK SU [Domestic sewage] Evlerin ve işyerlerinin oluşturduğu ve fabrikaların endüstriyel nitelik taşımayan pis sularının da dâhil olduğu atık su.
EVSEL ATıK SU ARITIMI [Sewage treatment] Sağlığa ve çevreye yönelik tehlikenin azaltılması amacıyla atık suyun arıtılması işlemi; ilkin mekanik işlemlerin kullanıldığı, daha sonra bunu biyolojik ve kimyasal işlemlerin izlediği bütünsel bir süreç.
EVSEL ATıK SU ARITMA TEsIsI [ Sewage treatment plant ] İçinde atık suyun işleme tabi tutulduğu ve nihai tasfiye aşamasına hazırlandığı yan tesis.
-F-
FİZİKO-KİMYASAL ARITIM [Physico-chemical treatment] Atık su arıtımında pıhtılaştırma, yumaklaştırma ve çöktürme gibi fiziksel ve kimyasal süreçleri içeren arıtım basamaklarının tümü.
FLOR [Fluorine]Klora benzer, tepkime yapan gaz.
FOSFATLAR [Phosphates] Bitkiler için gerekli besin niteliği taşıyan ve insan ve hayvan gıdasının
normal bileşeni olan fosfor bileşikleri; aynı zamanda lağım suyu ve tarımsal yüzey akışlarında da oluşur ve su oluşumlarında ötrofıkasyona neden olur.
FOSİL YAKITLAR [Fossil fuels] Kömür, petrol, doğal gaz vb. gibi doğal organik yakıtların tümü. Fosil yakıtlar bitki ve hayvan maddesinin milyonlarca yıl boyunca toprak altında ayrışmasından oluşur.
FOTOSENTEZ (Photosynthesis) Klorofil içeren bitkilerin atmosferdeki karbondioksitten ve sudan, güneş ışığını enerji kaynağı olarak kullanarak karbonhidrat oluşturması, serbest kalan oksijenin ise atmosfere bırakılması süreci.
FOTOVOLTAİK YÖNTEM (Photovoltaics) Güneş enerjisi örneğinde olduğu gibi, fotosel kullanarak ışıktan elektrik üretme yöntemi.
-G-
GAMMA RADYASYON (Gamma radiation)Çok kısa dalga boyundaki elektromanyetik radyasyon.
GAZ DEZENFEKTAN (Fumigant) Gazlaştırılmış böcek öldürücü. Genellikle yapılarda yâda seralarda kullanılır.
GIDA KATKI MADDELERİ (Food additives) Gıda maddelerine dayanıklılık, çekicilik, kıvam, tat yada hazırlama kolaylığı dağlamak için, hazırlanmaları yada işlenmeleri sırasında özellikle katılan maddeler.
GİRDAP (Eddy)  Havanın ve su akımlarında türbülansın neden olduğu her türlü boyutta anafor hareketi.
GİRDAP YAYILMASI (Eddy difusion) Çalkantılı (turbulant) bir akış rejiminde bulunan yabancı maddelerin moleküler difüzyona kıyasla çok daha büyük bulutlarda yayılımı.
GİRDİ (İnput) Girdi, kirlilik bağlamında, bir ortama bulunan ve çevre için zararlı kirleticiler içeren her tür gaz ya da sıvı atıkları ifade eder.
GİZLİ YAĞIŞ (Occult precipitation) Potansiyel bir kirlilik nedeni oluşturan ve ağaçlarla bitkileri etkileyen, yağmur dışındaki nem durumu.
GÖLET (Pond)Genellikle gölden küçük ve havuzdan büyük, doğal yada yapay olarak yapılmış su oluşumu.
GRİ ALAN(Grey area) Afet alanı; ortalama alan-ekonomik açıdan gelişmesi bazı yörelerden daha hızlı, bazılarından da daha düşük seyreden ara alan.
GROYN (Groyne) Kum hareketlerini önlemek, kum kaybını asgariye indirmek ve belli bir kumsal kesimini korumak için kıyıya dik olarak inşa edilen mendirek.
GRUP (Cohort) Ortak bir istatistik niteliğe sahip bireylerden oluşan bir grubu belirtmek için kullanılan demokratik terim.
GRUP DAVASI  (Class action) Vatandaş davası diye de adlandırılır. Ortak çıkarlara sahip bir grubun temsilcisi olarak birden fazla kişinin dava açmaları yâda haklarında dava açılması durumu. Genellikle çevreyle ilgili davalarda kullanılır.
GRUP YAŞAMLILIK YÖNTEMİ(Cohort survival method) Yaş ve cinsiyete göre ayrılmış nüfus gruplarının, ölümlülük, doğurganlık ve göç olasılıkları göz önüne alınarak gelecekteki bir tarih itibariyle yaşlanmasını inceleyen nüfus projeksiyonu yöntemi.
GÜBRELER (Fertilizers) Eknlerin büyümesini sağlamak için toprağa eklenen maddeler. Doğal organik gübreler hayvan gübresi, kompost ve telaş içerir; inorganik gübreler ise ezilmiş kireçtaşı, alçıtaşı, kükürt ve kaya fosfatı içerir. Bunun yanı sıra sentetik olarak üretilen büyük miktarlarda azot, potasyum, fosfor ve sülfür bileşikleri kullanılır.
GÜNLÜK ÖRTÜ (Daily cover) Dökülen katı atığı örtmek üzere bir günde serpilmesi gereken toprak.
GÜRÜLTÜ KİRLİLİĞİ (Noise pollution) İnsanlar üzerinde olumsuz fizyolojik ve psikolojik etkiler yaratan, arzu edilmeyen sesler. Gürültü kirliliğinin başlıca kaynakları arasında uçakların çalışması, yol trafiği, inşaat ve ağır donanım bulunmaktadır.
GÜRÜLTÜ VE SAYI İNDEKSİ (Noise and number index) İngiltere’de Heathrow hava limanı yöresinde yapılan bir araştırmaya dayanılarak geliştirilen, uçak gürültüsünden kaynaklanan rahatsızlığın ölçülmesine yönelik indeks.
-H-
HALİÇ (Estuary) Gelgit olayı
HAREKETLİ KAYNAK (Mobile source) Otomobil, motosiklet, uçak gemi gibi hareket halindeki hava kirliliği oluşturucular.
HARİTA ÇAKIŞTIRMA TEKNİĞİ(Map overlap technique) Potansiyel deprem tehlikesi ve toprak geçirgenliği gibi etkenlerin saptanması da dâhil, toprak kullanımı planlamasında kullanılan mekansal verilerin sentezi yöntemi.
HASTALIK YAPICI(Pathogen) Hastalık oluşturan herhangi bir etki maddesi; genellikle bu terim, hastalığa yol açan canlı bir organizmayı anlatmakla sınırlı tutulmaktadır.
HASTALIK HIZI(Morbidity rate)Belli bir dönemde, belli bir alandaki belli bir nüfus açısından, belirli bir hastalığın beher 1.000 yada 100.000 kişi başına gerçekleşme oranı.
HAVA KALİTE STANDARTLARI(Air quality standards) Bir bölgede belirli bir zaman sürecinde aşılmaması gereken hava kirletici konsantrasyonları.
HAVA KALİTESİ YÖNETMELİĞİ(Air quality act)Hava kalitesi standartları ve diğer tedbirleri içeren yönetmelik.
HAVA KALİTESİNİN İZLENMESİ(Air quality monitoring)Hava kaynağından sürekli örnek alınması ve analiz edilmesi.
HAVA KİRLİLİĞİ(Air pollution)Toz, gaz, sis, koku, duman ya da buhar kirleticilerin insan, bitki ve hayvan yaşamına yada maddi nesnelere zarar verecek, yada yaşamdan, maddi nesnelerden rahatça yararlanmasına engel olacak miktar, yoğunluk ve zamanda atmosferde bulunması.
HAVA KİRLİLİĞİ DENETİMİ [Air pollution control] Temiz hava kriterlerinin ve standartlarının saptanması ve uygulanması.
HAVA KİRLİLİGİ OLAYI [Air pollution episode] Hava Kirliliği Salgını diye de adlandırılan ve günlerce devam eden akut hava kirliliği olayı.
HAVA KİRLİLİĞİ SÜZGECİ [Air pollution filter] Baca yada havalandırma çıkışlarında belirli büyüklüğe kadar olan parçacıkları süzen aygıt.
HAVA KUŞAGI [Airshed] Belli bir yörenin atmosfer kuşağı ] (bölgesi).
HAVA-YER ARA YÜZEYİ [Air-ground interface] Atmosferin alt tabakalarının yerle tepkime ilişkisi içinde olduğu sınır.
HAVALANDIRMA [Aeration] Özellikle atık su arıtma sürecinin bir bölümü olarak, havalı koşulların yaratılması amacıyla suya hava verilmesi.
HAVALANDIRMA TANKI [Aeration tank] Havalandırma işleminin yapıldığı tank.
HAVAYLA TAŞNAN KALINTILAR [ Airborne residuals] Havadaki duman ve toz.
HER BESİNİ YİYEN [Omnivore] Hem bitki hem de hayvan tüketerek enerji sağlayan organizma.
HETEROTROF [Heterotroph] Enerjiyi karmaşık organik maddelerin kimyasal ayrışmasından sağlayan organizmalar ya da hayvanlar.
HIZ KESİCİ YÜKSELTİ (KASİS) [Sleeping policeman = Speed bunmp ] Trafiği yavaşlamaya zorlayan yol yüzeyindeki yapay değişme.
HİDROGRAFİK ARAŞTIRMA [Hydrographic survey] Deniz­cilik, mühendislik projeleri yâda diğer amaçlarla kullanılmak üzere, bir su oluşumunun fiziksel özellikleriyle ilgili veri elde etmek için yapılan araştırma.
HUMUS [Humus] Bitkilerin yetişmesi açısından büyük önem taşıyan, topraktaki ayrışma sonucu oluşan koyu renkte madde; lağım suyu arıtma işlemlerinde biyokimyasal süreç sonunda ortamda kalan karmaşık organik madde artığı.
HUMUSLAŞMA [Humification] Topraktaki ölü organik maddenin, genellikle atıl ürün humusu oluşturmak üzere ayrışması.
HURDA [Junk ]Çöp, kullanılmamak üzere atılan şey.
HİDROLOJİK DÖNGÜ [Hydraulogic cycle] Suyun yeryüzüyle atmosfer arasındaki sürekli dönüşümü.
HİDROLOJİK İNCELEME [Hydraulogic study ] Bir alanın su varlığın niceliksel değerlendirilmesi, toprağın korunması, taşkın denetimi, barajlar ve su depoları tasarımı yapılması ve bir imar çalışmasının olası etkinliklerinin belirlenmesi amacıyla coğrafi bir alandaki suların değişik yönlerinin sistematik değerlendirmesinin yapılması.
-I-
IRMAK HAVZASI [River basin] Diğer drenaj havzalarından bir dağıtım bendi ile ayrılan ırmağın drenaj havzası.
ISIADASI [Heat island] Birbirine yakın çok sayıda ısı kaynağının kentsel alanlarda ısının artmasına neden olarak bu alanlarla etrafları arasında gece ısısı yönünden farklılık yaratan ve dolayısıyla sıcak havayı ve kirleticileri tutan bir sis kubbesi oluşumuna yol açan olumsuz durum.
ISKARTA [Spoil] Madencilik çalışmalarının sonucunda ortaya çıkan atık materyal; su oluşumlarından taranarak çıkarılmış materyaller için de kullanılır.
IŞIK ALAN SU TABAKASI [Euphotic zone] Okyanusta fotosentezi ve bitkisel planktonların yaşamasını sağlayacak kadar ışık alan açık deniz bölgesi.
IZGARA MODELİ [Gridiron pattern ] Sokakların birbiriyle dik açıyla kesiştiği sokak planı.
-İ-
İÇ SULAR [Inland waters] Denizler ve okyanuslar dışında yeryüzündeki tüm su kaynakları.
İÇSELLEŞMİŞ ATIK [Internalized waste] Aynı tesis içinde yeniden işlenip kullanılan atık.
İKİNCİL HAVA KİRLETİCİLERİ [Secondary air pollutants] tmosfere bırakılan birincil hava kirleticileriyle atmosferde doğal olarak bulunan kimyasal maddelerin tepkimeye girmeleri sonucu oluşan hava kirleticileri. Bk. Birincil Hava Kirleticileri.
İLAVE SU [Make-up water] Sistemde sızıntı, buharlaşma, boşa akma, patlak gibi nedenlerden kaynaklanan kaybın giderilmesi için sağlanan su.
İLERİ ARITMA [Advanced treatment] Biyolojik arıtma sonrası atık suyun kalitesini arttırmak için uygulanan fıziko kimyasal süreçlerin tümü.
İMARLI ALAN [Improved land] Su sağlanarak, kanalizasyon sistemi, yolları ve diğer temel donanımı oluşturularak daha yararlı hale getirilmiş toprak.
İMHOF TANKI [Imhoff tank] Kompakt yapıda olduğu ve mekanik donanım gerektirmediği için küçük arıtma tesislerinde kullanılan, içinde hem çökeltme hem de anaerobik çamur karıştırma işleminin gerçekleştiği, iki aşamalı lağım suyu arıtma tankı.
İNSAN EKOLOJİSİ [Human ecology] Bireylerin ve insan topluluklarının kendi çevreleriyle olan ilişkisini inceleyen ekoloji dalı.
İNSAN GÜBRESİ [Night soil]İnsan dışkısı.
İNSAN YERLEŞİMİ [Human settlement] Bir insan topluluğunun mesken tuttuğu yer. Geçici nitelikteki, kamp yeri gibi yerler bu tanımın dışındadır.
İNSAN VE BİYOSFER PROGRAMI [MAB = Man and the Biosphere Programme] Birleşmiş Milletler çevre Programı'nın yürüttüğü bir çalışma.
İNŞAATA ELVERİşLİ ALAN [Buitdable area] Potansiyel inşaatlara uygun toprak.
İYON DEGİŞMESİ [Ion exchange] Sıvı atık arıtımında kullanılan, sert suyu yeniden kullanmak için uygulanan yumuşatma işlemi. Bu işlemde sıvıdaki istenmeyen iyonlar sıvının içinden geçirildiği reçinedeki zararsız iyonlarla yer değiştirir.
İZ BÖLGESİ [Footprint] Uçak gürültüsünden akustik açıdan etkilenen alan.
J-
JEOLOJiK HARİTA [Geologic map] Kaya oluşumları ile fay hatları gibi diğer fiziksel özelliklerin dağılımlarını ve aralarındaki ilişkileri gösteren harita.
JEOLOJİK TEHLIKELER [
-
Geologic hazards] Faylar, yanar­dağlar, heyelanlar, depremler ve toprak çökmeleri gibi, doğal kökenli yâda insan faaliyetinin yol açtığı tehlikeli jeolojik koşullar.
JEOTERMAL ENERJİ [Geothermal energy] Belli elemanların radyoaktif ayrışmasından oluşan, yeryüzünün iç ısısı; bu ısı, potansiyel olarak büyük ve aslında ulaşılmamış bir enerji kaynağıdır.
-K-
KABA KİRLİLiK [Coarse pollution ] Ağır yâda yoğun kirlilik; bir inçin 1/8'inden daha büyük boyutlu, istenmeyen herhangi bir madde.
KAHVERENGİ DUMAN [Brown smoke] Fosil yakıtların nispeten düşük ısıda yanmasından oluşan ve siyah dumandan daha az yoğun duman.
KALINTl [Residue] Katı atığın işlenmesi sonucunda ortaya çıkan nihai ürün; yakma işleminden sonra fırında oluşan katı maddelerden ibaret kalıntı.
KANAL [Channel] Suyun belirli bir doğrultuda akmasım sağlayan doğal yada yapay oluşum.
KANALİZASYON ANA BORULARI [Sewer mains] Atık suyu yanallardan toplayan ve ana kanallara ileten, çapı geniş lağım kanalları.
KANALİZASYON ANA HAT KANALI (Trunk sewer) Atık suyu lağım ana borularından toplayan ve arıtma tesisine yada bir boşaltma menfezine ileten, geniş çaplı ana borusu.
KANALİZASYON KAPASİTESİ [Sewer capacity) Bir kana­lizasyon borusunun tutabileceği azami atık su miktarı; beher gün için kişi başına belli sayıda galon olarak ifade edilir.
KANALİZASYON SİSTEMİ [Sewerage system] Atık suyun toplanmasında, işlenmesinde ve tasfiyesinde kuııanılan donanım.
KANALLAMA [Channelization] Büyük miktardaki suyun, su düzeyini tehlikeli biçimde yükseltmeksizin iletilmesini sağlamak üzere akıntı kanallarının değiştirilmesi.
KANSER YAPICILAR [Carcinogenes ] Kansere yol açan etki maddeleri.
KARADAN ESEN RÜZGÂR [Land breeze] Özellikle karanın denizlerden daha hızlı soğuduğu bulutsuz gecelerde, karalardan denize doğru olan hava hareketi.
KARBON DÖNGÜSÜ [Carbon cycle] Karbon atomlarının fiziksel, jeolojik, kimyasal ve diğer süreçler sonucunda atmosfer, okyanuslar, yeryüzü vb. arasındaki dolaşımı.
KARBON SOĞURMASI (ABSORPSİYONU YADA ADSORPSİYONU) [CA = Carbon absorption or adsorption] Aktif karbon kullanılarak yapılan soğurma veya adsorpsiyon.
KARBON DİOKSİT [Carbon dioxide] Yeterli oksijen koşullarında fosil yakıtların yanmasıyla oluşan, atmosferde mevcut bir bileşik. Soluduğumuz oksijeni yayan klorofilli bitkiler içİn gerekli olup kendi başına zehirli değildir, ancak yoğun haldeyken boğucu olabilir.
KARBON MONOKSİT [Carbon monoxide] Fosil yakıtların yeterince hava ile yanmamasından oluşan, gözle görülmeyen, tatsız, kokusuz ve son derece zehirli bir gaz.
KATI ATIK [Solid waste ] Katı özellikleri taşıyan her türlü atık madde.
KATI ATIK YÖNETİMİ [Solid waste management] Katı atıkların toplanmasını, işlenmesini ve tasfiyesini, ayrıca yeniden işlenerek kullanılmasını planlı biçimde denetleme sistemi.
KATIŞIK GIDA [Adulterated food] Saflığı giderilmiş gıda maddesi.
KATKI MADDELERI [Additives ] İstenen nitelikleri ıslah etmek veya istenmeyen nitelikleri gidermek için eklenen maddeler.
KENDİ KENDİNE TEMİZLENME (ÖZARITIM) [Self­ purification] Bir su oluşumunun organik atıklarla kirlendikten sonra yeniden arınma konusundaki doğal yönelimi.
KENT MERKEZİ [City core] Kentin en yoğun ve genellikle merkezi iş alanının bulunduğu bölgesi.
KENT PLANLAMASI [Urban planning] Kentsel bir alanın fiziksel altyapı, konut ve ulaşım, toprak kullanımı, kentsel büyüme de dâhil, çeşitli öğelerinin planlanması süreci.
KIRMIZI GELGİTLER [Red tides] Kirlilik ve ötrofikasyon sonucunda, deniz planktonu tiplerinin zehirli olabilecek düzeyde yoğunlaşmasıyla kıyı sularının renginin bozulması şekliyle oluşan doğal olay.
KIRMIZI KİL [Laterite] Nemli tropikal ve subtropikal bölgelere özgü, demir ve alüminyum oksitleri bakımından zengin, oldukça ince kırmızı renkli toprak.
KIYI BÖLGESİ YÖNETİMİ [Coastal zone management ] Kıyı sularının ve su havzalarının, kirlilikten korumak ve azami yararı sağlamak amacıyla yönetimi.
KIYI BÖLGESİ [Littoral zone] Köklü bitki örtüsünün ortaya çıktığı, güneş ışığının su tabanına nüfuz edebildiği yüksek düzeyde fotosentez olayına olanak veren tatlı sulardaki sığ kıyı bölgesi.
KIYI SU BENDİ [Coastal watershed] Sel suyunu depolayıp sonra kıyı sularına bırakarak, su denetim sistemi işlevi gören arazi parçası.
KIYI SÜRÜKLENMESİ[ Littoral drift] Kırılan dalgaların oluşturduğu akıntılarla kumların denize çekilmesi. Bu durum kıyı koruma planları açısından önem taşır.
KIYISAL [Littoral] Sahilde yada sahil yakınında bulunan; sahille ilgili.
KİMYASAL İŞLEM [Chemical treatment] Zehirli, kokulu yada aşındırıcı nitelikteki gazların ve emisyonların arıtılmasında kullanılan kimyasal yöntemler.
KİMYASAL KİRLİLİK [Chemical pollution ] Gaz, katı yâda sıvı haldeki kimyasal maddelerin etkisiyle havada, suda ve toprakta oluşan kirlilik.
KİRLETEN ÖDER İLKESİ [PPP = Polluter pays prin­ciple] Kirliliğin üstesinden gelmenin bedelini kirleticinin karşılaması gerektiğini savunan ilke.
KİRLETİCİ [Contaminant] Havayı, suyu, toprağı yada çevreni herhangi bir ögesini kirleten madde.
KİRLETİCİ [ Pollutant ] Arzu edilmeyen etkilere yol açan katı, sıvı yada gaz halindeki madde. Birincil kirleticiler gürültü ve lağım suyu gibi doğrudan oluşmuş kirleticileri içerir; ikincil kirleticiler ise kirlenmiş ortam la tepkimeye giren birincil kirleticiler tarafından üretilir, ör. ozon.
KİRLETİCİ SIZINTI[Leachate] Suyun toprağa gömülü katı atıkların arasından sızarken mevcut asılı ve çözünmüş katı maddeyi ve bakterileri emerek oluşturduğu, bazan yeraltı sularına da karışabilen kirletici.
KİRLİ SİSİ [Smog] Önceleri duman (smoke) ile sisin (fog) birlikte tanımlanması için kullanılmıştır. Daha sonra ise özellikle atmosferde fotokimyasal tepkimeye uğrayan otomobil egzoslarının ve diğer emisyonların yol açtığı kentsel alanlardaki fotokimyasal pusu anlatmak için kullanılmıştır.
KİRLİLİK (KİRLENME) [Pollution] Çevrenin insan, bitki ve hayvan yaşamı açısından tehlikeli yâda potansiyel olarak tehlikeli olacak derecede kirlenmesi; bozulmayan yada dağılmayan atık materyalin çevreye bırakılması.
KİRLİLİGİN DÖNÜŞTÜRÜLMESİ [Rendering pollution] Sabunun ham maddesi olan donyağını ve hayvan yeminde kullanılan, protein oranı yüksek, yağsız bir ürünü elde etmek için hayvan atıklarının pişirilmesi işlemi.
KİRLİLİGİN KAYDIRILMASI [Translocation] Katı atık toplanmasında olduğu gibi, kirliliğin bir alandan yada yöreden bir diğerine kaydırılması.
KONTROL BENDi [Check dam] Özellikle toprak erozyonunu denetlemek amacıyla kullanılan, suyun ve molozun kanaldaki akışını geciktirmeye yönelik küçük bent.
KONTUR ŞERİDİ
MADENCİLİĞİ[Contour strip mining] Kontur hatları boyunca yapılan yüzey madenciliği.
KORUMA [Conservation] Doğal ve insanların oluşturduğu çevre kaynaklarının (madenIer, su, ormanlar, balık yatakları, vahşi yaşam vb.) tükenme ve israfa karşı ve aynı zamanda güzelliğinin bozulmaması amacıyla korunması, yönetimi ve akılcı kullanımı.
KORUMA [Preservation] Özellikle geçmişten kalma yapıların yararlı durumunun, bakımla, mümkün olduğu kadar uzun süre korunması süreci.
KORUMA ŞERİDİ [Shelter belt] Toprağı rüzgâr eroz­yonundan korumak için dikilen ağaçlar ve çalılar.
KOZMİK IŞINLAR [Cosmic rays] Uzaydan gelen alfa, beta ve gamma ışınları. Bu ışınlar yeryüzünü etkileyen karmaşık bir radyasyon (ışıma) sistemi oluşturur.
KÖMÜR KALİTESİ [Coal rank] Bir kömürün diğerlerine göre kalite düzeyi.
KÖMÜR-SU KARIŞIMI [Coal-water mixture] Boru hatların­da, tankerlerde vb. gerçekleşen, kirliliğe yol açmadan ayrılması zor olan karışım.
KRİTİK ALANLAR [Critical areas] Bataklık ve su taşkınlarına açık alanlar gibi sıkı gelişim kontrolü gerektiren, çevresel yönden hassas yada tehlikeli alanlar. Bazen tarihsel ve arkeolojik yönden özellik taşıyan yöreleri anlatmak için de kullanılır.
KULLANICI DOSTU [User friendly] Nasıl kullanılacağı konusunda açıklayıcı bilgi verilmeden nispeten kolayca kullanılabilen makineler ve bilgisayar yazılımını ifade eden niteleme.
KULLANILABİLİR BESİN [Available nııtrient] Büyüme için özümlenebilecek durumdaki besleyici eleman yada bileşik miktarı.
KULLANMA SUYU [Potable water] Aşırı mineral yada tuz yoğunluğu taşımayan, insan, hayvan yada bakterilerle ilgili zararlı madde birikimi içermeyen, insanların tüketmesine elverişli su.
KUM FİLTRESİ [Sand filter] Atık suda askıda bulunan maddeyi süzmeye yarayan kum dolu yatak.
KURAKÇIL BİTKİ [ Xerophyte ] Kurak koşullarda yaşayabilen bitki.
KURŞUN [Lead] Biriken bir zehir olup küçük miktarları bile ciddi hastalıklara yâda ölüme yol açan, doğal çevrede bulunan inorganik bir eleman. Bilinen en eski su kirleticilerden biridir ve kurşun boruların su dağıtım şebekesinde kullanılmaları sonucu oluşur. Havada bulunan kurşunun büyük bölümü benzine katkı maddesi olarak konan tetraetil kurşun (TEL) bileşiğinden kaynaklanmaktadır.
KURŞUNSUZ BENZİN [Unleaded gasoline] Organik kurşun bileşikleri katılmamış benzin.
KURUTMA YATAĞI [Drying bed] Birincil işlemden sonra, suyun süzülüp buharlaştırılması için lağım çamurunun yayıldığı özel alan.
KÜMEKENT [Conurbation] Birleşmiş kentsel topluluklar grubu yada ağı.
-L-
LAGÜN [Lagoon] Lağım çamurunun işlenmesinde kullanılan oksitleme havuzu.
LAĞIM ÇUKURU [Cesspool] Konutların pis su depolama tankı.
LENİTİK[ Lenitic ] Kendi kendine temizlenen, hızla akan sular.
LENTİK [Lentic] Göl, havuz, bataklık gibi kirliliğe maruz durgun sular.
LİTOSFER [Lithosphere] Genellikle yer yüzeyinden yaklaşık seksen kilometre derinliğe kadar uzanan yer kabuğu katmanı.
-M-
MADENCİLİK ATIKLARI [Mining wastes] Madencilik ça­lışmalarının sonucunda, bitki örtüsünü ve su kaynaklarını kirletici etkiye sahip materyel, özellikle kaya ve maden artıkları.
MAKROBESİNLER [Macronutrients] Organizmaların nispe­ten büyük miktarlar halinde yararlandığı karbon, hidrojen, oksijen, azot fosfor, sülfür, potasyum ve kalsiyum gibi mineral besinler.
MAKROTÜKETİCİLER [Macroconsumers] Parçacıklar ha­lindeki organik maddelerle heterotrofik beslenme yoluyla enerjilerini sağlayan organizmalar.
MAMUR ÇEVRE [Built environment)Doğal çevre üzerinde insan eliyle gerçekleştirilen değişikliklerin, yapılar, parklar vb. dâhil olmak üzere, bütünü.
MANYETİK AYIRMA [Magnetic separation] Katı atıktaki metalleri, yeniden kullanılabilir hale getirmek için mıknatıs uygulama yoluyla ortamdan uzaklaştırma.
MEKANİK TOPLAMA [Mechanical collection ] Hava, su ve toprak kirliliğinin, daha önceden işleme tabi tutulmadan mekanik toplama yöntemiyle denetlenmesi ve önlenmesi.
METALİK HURDA [Scrap] İşlenen metallerin kullanılmamış ve atılan parçaları.
MEZOSFER [Mesosphere] Meteoritlerin (göktaşlarının) yanıp yok olduğu sanılan, stratosferlerle termosfer arasındaki bölge.
MİKROORGANİZMALAR [Microorganisms] Biyolojik işle­me tabi tutma süreçlerinde aktif etki maddesi işlevi gören yâda indirgeme faaliyetine katkıda bulunan, sıvı atıklarda bulunan mikroskobik bitkiler yada hayvanlar.
MİKROPLAR [Microbes] Çok küçük bitkiler ve hayvanlar; hastalığa yol açan bazıları lağım suyunda
MİKROİKLİM [Microclimate] Küçük bir alandaki yöresel iklim koşulları.
bulunur.
MUTAGENLER [Mutagens] Genleri değiştirme yeteneğine sahip etki maddeleri.
MUTASYON [Mutation] Bir genin yâda kromozomun yapı­sındaki aktarılabilir değişim.
-N-
NET YENİDEN ÜREME HIZI [Net reproduction rate] Mevcut doğurganlık ve ölüm hızları sürecek olursa, ortalama bir kadın yaşamı süresince doğabilecek kız çocukların ortalama sayısı.
NİHAİ ÖRTÜ [Final cover] Hijyenik kurallara uygun olarak düzenlenmiş bir katı atık dökme alanında atığın üstüne serpilen en üst toprak örtü.
NÜFUS DAĞILIMI [Population distribution] Topluma yöne­lik hizmet ve etkinliklerin yer seçimini ve toprak kullanım biçimlerini etkileyen, nüfusun mekansal dağılımı.
NÜFUS DİNAMİĞİ [Population dynamics] Doğum, ölüm ve göç olayları sonucunda nüfus içinde gerçekleşen sayısal ve yapısal değişim süreci.
NÜFUS İNDEKSİ [Population index] Dolaylı araçlarla gerçekleştirilen, bir nüfusun büyüklüğü yâda diğer özellikleriyle ilgili tahmin.
NÜFUS ÖZELLİKLERİ [Population characteristics] Yaş dağılımı, mekan dağılımı, gelir modelleri, hane halkı oluşumu ve büyüklüğü konusunda bilgi gibi, planlama açısından gerekli bir topluluğun nüfus yapısıyla ilgili olgular.
NÜFUS PROJEKSİYONU [Population projection] Geçmiş eğimlerin süreceği varsayımına dayanan, gelecekteki nüfusla ilgili öngörü.
NÜFUS SAYIMI [Census] Bir ülkedeki insanların resmi olarak ve belirli aralıklarla sayımı.
NÜKLEER ENERJİ [Nuclear energy] Özellikle elektrik üretimi için nükleer füzyon yada füzyon ile oluşturulan enerji. Nükleer enerji tesisleri, atık tasfiyesi ve kaza tehlikesi açısından kaygı kaynağıdır.
-O-
ORMAN YETİŞTİRME [Afforestation] Orman yetiştirme yâda mevcutların geliştirilmesi.
ORMANCILIK [ Forestry ] Kaynaklarının en verimli kul­lanımını sağlamak amacıyla ormanların ve orman arazisinin yönetimi.
ORMANSIZLAŞTIRMA [Deforestation] Ağaçların ve çalı­lıkların ekilebilinir toprak kazanmak yada kereste elde etmek amacıyla yok edilmesi.
ORTAM [Ambient] çevreleyen atmosfer,  belli bir yerin çevresi.
ORTAM GÜRÜLTÜSÜ [Ambient noise] Belli bir çevrede fondaki gürültü.
ORTAM HAVASI [Ambient air] çevreleyen atmosferin işgal ettiği sınırsı belli olmayan bölge; soluduğumuz hava.
OTOBUR; OTÇUL [Herbivore] Bitki tüketerek enerji sağlayan heterotrof organizma.
OTOJENİK ARDIŞIKLIK [Autogenic succession] Bir aşama­sının yerini bir başka aşama alırken aynı zamanda yaşanılan ortamı da başkalaştıran ardışık dizi.
OTOMOTİV EMİSYONLAR [Automotive emissions] Taşıt­lardan kaynaklanan kirlilik: Yakıt deposu veya karbüratörlerden oluşan buharlaşma, krank karteri kaçağı ve egzoz borusu emisyonları.
OZON [Ozone] Oksijenden geçen elektrik boşaltımı ve radyasyonla oluşan, oksijenin tepkimeci, zehirli biçimi. Solunan atmosferde tahriş edici olabilir, stratosfer de ise mor ötesi ışınları süzdüğü için gereklidir.
OZON TABAKASI [Ozone layer] Zararlı morötesi radyasyonu süzen, ozon içeren üst atmosfer katmanı. CFC türünden kimyasal maddelerin atmosfere bırakılması sonucunda ozon tabakasının ­zayıfladığı, bunun ise cilt kanserinde artışa yol açacağı hesaplanmaktadır.
OZONOSFER [Ozonosphere] Yeryüzünün 20-50 kilometre üzerindeki ozon içeren atmosfer katmanı (stratosferin bir bölümü).
-Ö-
ÖĞÜTME [Milling] Katı atıkları küçük parçacıklara indir­geme işlemi.
ÖLÇÜTLER [Criteria] Kararların yâda yargıların dayandığı standartlar yada kurallar.
ÖZARITIM (KENDİ KENDİNE -TEMİZLENME) [Self­purification] Bir su oluşumunun organik atıklarla kirlendikten sonra yeniden arınma konusundaki doğal yönelimi.
ÖZÜMLEME KAPASİTESİ [Assimilative capacity] Tüketilen besinleri vücut maddelerine dönüştürme yeteneği; belli- maddeleri özümleme yeteneği.
ÖTROFİKASYON [Eutrophication] Atıklarla gelen aşırı besin maddelerinin vejetasyonu uyarmasıyla göllerin çözünmüş oksijen yokluğu sonucunda ölmesine kadar gidebilen yaşlanma süreci.
-P-
PAKET ARITMA TESİSİ [Package treatment plant] Prefabrik, taşınabilir, lağım suyu işleme tesisi.
PAS TEMİZLEME [Scaling] Oksitleyiciler yâda diğer aşındırıcı maddelere maruz kalmış bir yüzeyde aşınmanın durdurulması amacıyla tabakalar halindeki pasın sökülmesi işlemi.
PETROL DÖKÜNTÜSÜ [Oil spill] Tankerlerle ham petrol taşınımı sırasında ya da deniz dibi sondaj platformlarında oluşabilecek kazalarda denize dökülen büyük miktarlarda ham petrolün meydana getirdiği tabaka veya alan. (Bk. Petrol Kirliliği)
PETROL KİRLILİĞİ [Oil pollution ] Petrolün taşınması yâda çıkarılması sırasında büyük ölçüde dökülme yâda sızma sonucunda kıyı sularının ve kıyı bölgelerinin petrolle kirlenmesi. Bu tür kirlenme kuş ölümlerine, deniz kabuklularının kirlenmesine ve kıyı bölgelerinin bozulmasına yol açar.
PETROL SIZINTISI [Oil slick] Gemilerin limanlardaki faaliyetlerinin yol açtığı, su yüzeyindeki nispeten küçük miktarlardaki petrol.
PEYZAJ DÜZENLEMESİ [ Landscaping ] Bitki örtüsünü, diğer doğal yâda insan yapımı öğeleri düzenleyerek doğal peyzajı insanların kullanması amacıyla başkalaştırma sanatı ve işİ.
PIHTILAŞTIRMA [Coagulation] (Topaklanma; Yumaklaştır­ma) Fiziko-kimyasal bir ön arıtma süreci. Burada atık suya demir (III) klorür, alüminyum sülfat çözeltileri eklenerek çözünmüş veya koloidal maddelerin yüzen ve çökebilen katılara dönüşmesi sağlanır.
POMPALAMA İSTASYONU [Pumping station] İçme suyu temin yada kanalizasyon sisteminde suyun yada lağım suyunun daha yüksek bir kota transferi için gerekli enerjiyi sağlayan istasyon.
-R-
RADYASYON [Radiation] Elektromanyetik dalgalar yâda parçacıklar biçimindeki enerji emisyonu (yayımı) yada aktarımı.
RADYASYON TEHLİKESİ [Radiation hazard] Radyoaktif maddelerin yaydıkları parçacıkların ve ışınların yol açtığı tehlike; büyük dozlar hızlı ölüme neden olur, buna karşılık düşük düzeyde radyasyona maruz kalınması, kanser riskinde artışa yol açar.
RADYOAKTİF ATIK [Radioactive waste] Nükleer reaktör işlemlerinden yâda tıpta araştırma, askeri ve sınai etkinlikler gibi kaynaklardan üretilen atık.
RADYOAKTİF SERPİNTİ [Radioactive fallout] Radyoaktif parçacıkların yer yüzeyine inmesi; yâda radyoaktif parçacıkların kendisi.
RAHATSIZ EDİCİ KOKU [Odor nuisance]          Genellikle aminlerin, merkaptanların yada sülfür bileşiklerinin varlığından kaynaklanan, doğal nedenlerin yada endüstriyel işlemlerin yol açtığı, arzu edilmeyen kokular.
REZERVUAR [Reservoir] Yapay olarak doldurulmuş su oluşumu; aynı zamanda herhangi bir şeyin fazladan bulunan miktarı.
RİSK FONKSİYONU (DENKLEMİ) [ Risk function] Bir hedefe yönelik zarar riskiyle, o hedefin maruz kaldığı hava kirleticilerinin yoğunluğu arasındaki ilişki.
RÖNTGEN [Roentgen]Radyasyona maruz kalma birimi.
RÜZGÂR DİZİLERİ [Windrows] Rüzgârın doğal etkisiyle havalanma sağlamak için, alanlar üzerine sıralar halinde yayılmış katı atık kümeleri.
RÜZGÂR ENERJİSİ [Wind power] Yel değirmenlerinde ve rüzgâr jeneratörlerinde olduğu gibi, rüzgâr gücü kullanılarak enerji üretimi.
RÜZGÂR PROFİLİ [Wind profile] Rüzgâr hızındaki değişimlerin, yüksekliğin ve mesafenin bir fonksiyonu olarak, grafik halinde gösterilmesi.
RÜZGÂR TÜNELİ [Wind tunnel] Havanın düzgün bir hızla geçebileceği kanal; hava akımı modellerinin araştırılmasında kullanılır.
RÜZGARÖLÇER [Anemometre] Rüzgâr hızını ölçmeye yarayan aygıt.
-S-
SABİT GAZ [Inert gas] Özellikle petrol tankerlerinde boş yerleri doldurmak için kullanılan, olağan koşullarda başka maddelerle tepkime ilişkisi içine girmeyen buhar.
SABİT KAYNAK [Stationary source] Sabit konumdaki hava kirliliği kaynağı. Örnek: Enerji santralleri yâda atık yakma tesisleri.
SAĞLIK [Health] Dünya Sağlık Örgütü'nün tanımıyla, "sadece hastalık yâda sakatlığın yokluğu değil; fıziksel, zihinsel ve toplumsal yönden tam bir iyilik hal”idir.
SAĞLIK MÜHENDİSLİĞİ [Sanitary engineering] Su sağ­lanması, kanalizasyon ve katı atık sistemleri, sağlık koruma ve gıdaların işlenmesi, kemirgen ve böcek denetimi ve radyasyon denetimi gibi konuları içeren bir mühendislik dalı.
SANAYİ ALANI [Industrial area] Sanayileri barındırmak amacıyla ve sanayi parkı kullanımına yönelik olarak planlanmış, bir kentin içindeki yada yöresindeki alan. Sanayi alanı hava ve su kirliliğinin, gürültü kirlenmesinin ve atık tasfiyesinin denetimiyle ilgili çevre kurallarına tabidir.
SEL SUYU KANALI [Storm sewer] Kar ve yağmur sonucu oluşan yüzeysel sel suyu akışını toplamak üzere inşa edilmiş kanal.
SENTETİK YAKITLAR [ Synthetic fuels ] Doğalolarak tabiatta bulunmayan, özellikle kömür, petrol şisti ve katran kumu gibi fosil yakıtlardan birtakım işlemler sonucu üretilen yakıtlar.
SERA ETKİSİ [Greenhouse effect] Başta karbon dioksit olmak üzere bazı atmosferik gazlar sera camının etkisini andırır bir etkiye sahiptir; ışığı geçirir ama ısıyı içerde tutar ve ısı artışına yol açar. Atmosfer ile yer arasındaki ısı dengesi, sanayileşmedeki ve fosil yakıtların yanmasındaki artıştan kaynaklanan atmosferik karbon dioksİt artışlarından etkilenir; bu ise atmosferdeki ortalama ısıyı yükseltir. Bu gelişmenin, buzulların erimesi ve okyanusun yükselmesi gibi geniş kapsamlı sonuçlar doğuran iklim değişmelerine yol açmasından korkulmaktadır.
SES BASINÇ DÜZEYİ [Sound pressure level] Desibel (dB) olarak ölçülen ses yoğunluğu.
SICAK SU KİRLİLİĞİ [Thermal pollution ] Çeşitli nedenlerle ısınmış suyun su kaynaklarına akıtılmasıyla, ortamın ısısının, içindeki canlılar için zararlı sonuçlar yaratacak düzeye gelmesi. Sıcak su kirliliğinin olumsuz etkilerinden birisi, mavi-yeşil suyosunlarının çoğalmasına yardım ederek su ortamındaki ötrofikasyonu hızlandırmasıdır.
SIHHİ ATIK SU SİSTEMİ [Sanitary sewer] Atık suyu konutlardan veya işyerlerinden alıp taşıyan atık su sistemi; kanalizasyon.
SIHHİ ATIK GÖMME ÇUKURU [Sanitary landfill] Katı atıkların her gün, sıkıştırılmış ve toprakla örtülmüş katmanlar halinde gömüldüğü çukurlar. Doldurulan alanlar yeşillendirilip park haline getirilebilir.
SIKIŞTIRMA [Compaction] Atık maddenin fiziksel olarak küçültülmesi.
SINIR ÖTESI KİRLİLİK [Transboundary pollution, transfrontier pollution ] Bir ülkedeki emisyonların genellikle hava yâda su ile taşınarak bir diğer ülkeyi etkilemesi.
SİYAH DUMAN [Black smoke ] Kömürün yanmasından yâda herhangi bir başka fosil yakıtın yanmasından oluşan duman.
SİYAH GELGİT [Black tide ] Petrol döküntüleriyle kirlenmiş deniz.
SİYAH KAR [Black snow] Atmosferin parçacıklarla yoğun biçimde yüklenmiş bir bölümünden inen kar.
SİYAH YAĞ [Black oil] Siyah hidrokarbon; renksiz yağların tersine, daha koyu renkli yağlar.
SİYAH YAĞMUR [Black rain] Petrol döküntüsü, petrol kuyusu veya orman yangını gibi nedenlerle atmosfere dağılan kurumun yağışla yeryüzüne inmesi.
SİYANÜR [Cyanides] Hidrosiyanik asidin son derece zararlı tuzları. Siyanür içeren endüstriyel atık su, su kirliliğine önemli katkıda bulunur.
SU ARITMA [Water treatment] Çökeltme, pıhtılaştırma, filtrasyon, dezenfeksiyon, yumuşatma ve havalandırma gibi, sudaki zararlı maddeleri giderici ve suyu kullanılır veya içilir hale getirici işlemler.
SU EKOSİSTEMİ [Aquatic ecosystem] Kara (tatlı su) ve deniz (okyanus) ile ilgili su ekosistemleri.
SU HAKLARI [Water rights ] Balıkçılık ve gemicilik hakları, suyun kaynak dışı kullanımı hakları vb. dâhil, su kullanımıyla ilgili olarak düzenlenmiş haklar.
SU KALİTESİ STANDARTLARI [Water quality standards] Konutların kullanması, sulama, balık üretimi, endüstriyel kullanım yâda enerji üretimi gibi belirli amaçlarla kullanılacak su ile ilgili olarak uyulması gereken kurallar ve sınırlar.
SU KAYBI [Evapotranspiration] Terleme yoluyla bitkilerden ve çeşitli şekillerde yerin yüzeyinden buharlaşan toplam su miktarı.
SU KAYNAKLARI YÖNETİMİ [Water resources management] Su kaynaklarının sağlanması, kullanılması, korunması ve dağıtımı gibi etkinlikleri içeren yönetim.
SU KİRLİLİĞİ [Water pollution] Suyun yararlı kullanımını etkileyecek miktarlarda kimyasal, fiziksel yâda biyolojik maddelerin katılmasıyla kalitesinin bozulması. Su kirlenmesinin en yaygın kaynakları; yetersiz evsel atık su arıtma tesisleri, endüstriyel atıkların boşaltılması, yüzeysel akış, madencilik faaliyetleri ve sulamadır.
SU KORUMA [Water conservation] Konutların, sanayinin ve tarımın tükettiği su miktarının azaltılmasına yönelik programlar ve yöntemler. Uygulama örnekleri genellikle yüzeysel akışın yeniden kullanılması, rezervuarlardaki buharlaşmanın azaltılması ve yeniden işlenmiş suyun endüstriyel amaçlarla kullanılması gibi alanlarda görülür. Çifte boru tesisatı sisteminin, gelecek yıllarda, suyun yeniden işlenme yüzdesinin artması sonucunu doğurması beklenmektedir.
SUDA ÜRÜN YETİŞTİRİLMESİ [Aquaculture] Tatlı veya tuzlu suda yaşayan organizmaların üretimlerinin yapay olarak hızlandırılması yöntemi.
SU SAĞLAMA SİSTEMİ [Water supply system] İçme suyunun kaynaktan tüketiciye kadar toplanması, işlenmesi, depolanması ve dağıtımı.
SU SERTLİĞİ [Water hardness ] Suda kalsiyum karbonat ve diğer kimyasal maddelerin bulunmasından kaynaklanan su sertliği köpürmeyi önler ve su üzerinde birikinti oluşmasına yol açar. Su, kireç ve soda külü ile işleme tabi tutularak ve filtre edilerek yâda gözenekli bir katyondan geçirilerek yumuşatılabilir.
SU STERİLİZASYONU [Water sterilization] Arıtmadan sonra içme suyuna uygulanan işlem.
SU TOPLAMA [Impound] Hidroelektrik enerji üretimi, içme suyu sağlanması yâda sulama gibi amaçlarla su toplanması ve depolanması.
SU TOPLAMA HAVZASI (DRENAJ HAVZASI) [ Drainage basin ] Yağış sularının belirli bir çıkışa doğru sürekli olarak akmasını sağlayan arazi parçası.
SU TUTMA HAVZASI [Catchment] Yağış sularını alıp toplayan drenaj havzası.
SU YUMUŞATIClLARI [Water softeners ] Suyu iyon-değişimi işlemiyle yumuşatan mineral bileşikler.
SULAK ALANLAR [Wetlands ] Doymuş toprak koşulları gerektiren bitki örtüsünü yâda su yaşamını besleyecek yeterli yerüstü yâda yeraltı sularına sahip, turbalık ve bataklık gibi alanlar; birçok balık ve su kuşu türü için yetişme ortamı sağlayan önemli vahşi yaşam ortamları.
SULU OKSİTLEME [Wet oxidation]  Sıcak gazların oluşumuna yol açan alevsiz yanma yöntemiyle, son derece yoğunlaştırılmış çam urun parçalanması.
SULU YIKAYICI [Wet scrubber]  Kabarcıklaşan atık gazı sıvıdan geçirerek yâda sıvıyı gaz akıntısına püskürterek, parçacıkların yâda gazların giderilmesi için kullanılan hava kirliliği denetleme aygıtı.
SUSUZLAŞTIRILMIŞ ÇAMUR [Dewatered sludge ] Yanmaya yâda gübre olarak kullanılmaya elverişli bir kıvama getirmek amacıyla sıvı içeriğini azaltıcı işleme tabi tutulmuş lağım çamuru.
SUYLA TAŞINAN HASTALIKLAR [Waterbome diseases ] Genellikle kirlilik bulaşmış suyla taşınan kolera, tifo, çiçek, dizanteri, mide ve bağırsak iltihabı, hepatit gibi salgın hastalıklar.
SUYUN TEKRAR KULLANIMI [Water reuse ] Atık suyun arıtımdan sonra alıcı ortama deşarj edilmeyip özellikle sulama amacıyla kullanılması.
SUYUN TEMİZLENMESİ [Water purification ] İçme suyu üretmek için gerekli yöntemlerin bir parçası olarak filtrasyon, kimyasal işlemler, damıtma yâda dondurma işlemleri yoluyla suyun işleme tabi tutulması.
SÜLFÜRİK ASİT [Sulfuric acid] Saf haldeyken renksiz durumdaki koyu yağlı sıvı. En yaygın kullanılan, son derece zehirli ve aşındırıcı bir endüstriyel kimyasal maddedir.
-T-
TABAN ALANI KATSAYISI [Floor area ratio] Bir bina arsasının toplam büyüklüğü ile o arsa üzerine inşa edilecek binanın izin verilen azami taban alam arasındaki oran.
TAHRİŞ EDİCİ [Irritant] Gözlerde rahatsızlığa yâda ciltte kaşıntıya yol açan, havayla taşınan kirletici.
TAKSONOMİ [Taxonomy]Organizmaları sınıflandırma bilimi.
TARIMSAL KiRLİLİK [Agricultural pollution] Tarımsal faa­liyet sonucu oluşan sıvı ve katı atıklar.
TARIMSAL (EKO)SİSTEM [Agro(eco)system] Tarımsal faaliyetlerle çevreleri arasındaki ilişki.
TARIMSAL ORMANCILIK [Agroforestry] Tarım ürünleri yada hayvanlarla aynı toprakta ağaç veya benzeri bitkiler yetiştirmeye yönelik, tarım ve ormancılık yöntemlerini birleştiren toprak yönetimi teknikleri.
TARİHİ KORUMA [Historic preservation] Gelecek kuşaklara yönelik olarak tarihsel varlıkların saptanması, değerlendirilmesi, korunması, bakımı, restorasyonu ve yeniden kurulması.
TASFİYE [Disposal] Bir maddenin tasfiyesi yâda işleme uğratılması süreci. Atık tasfiyesi, atık suyunun işleme tabi tutulması ve katı atıkların işlenmesini ifade eder.
TAŞIMA KAPASİTESİ [Carrying capacity] Bir sistemin çevre niteliği bozulmadan nüfusta meydana gelen artışı kaldırma konusundaki azami yeteneği.
TAŞYICI [Vector] Hastalık, parazit yada enfeksiyon taşıyan organizma.
TAŞKIN [Flood] Toprağın geçici olarak bir akarsu yâda çok miktarda yağmur veya diğer nedenlerle oluşan büyük su kütlelerinin baskınına uğraması.
TATLI SU KAYNAKLARI [Freshwater bodies] göller, pınarlar, çaylar, ırmaklar, dereler, vb. Göletler,
TEHDİT ALTINDAKİ TÜRLER [Endangered species ] Bütünüyle yada önemli bir bölümü itibariyle tükenme tehlikesi altındaki fauna ve flora.
TEHDİT ALTINDAKİ TÜRLER [Threatened species] Nadir bulunan ve yakın gelecekte varlıklarını sürdürmeleri çeşitli nedenlerle zorlanabilecek olan türler.
TEHLİKELİ ATIKLAR [Hazardous wastes ] Gereğince yönetilmediği takdirde insan sağlığı ve çevre için tehlike oluşturan, hastalığa yâda ölüme yol açabilen maddeler içeren atıklar. Özellikle hidrokarbonlar gibi tutuşabilir atıklar, asitler ve alkaliler gibi aşındırıcı atıklar, kendiliğinden tepkimeye yatkın reaktif atıklar, tarım ilaçları, arsenik bileşikleri, radyoaktif bileşikler, kadmiyum bileşikleri vb.
TEK KULLANMALIK [Disposable] Bir kez kullandıktan sonra atmaya yönelik.
TEMİZLEME [Purification] Organik, ayrışabilen materyalin sabit, kararlı materyale dönüştürülmesi işlemi; lağım suyu işleme sürecinin bir bölümü; suya uygulandığında, bu işlem, klorlama ya da havalandırma gibi işlemlerle zararlı bakterilerin yok edilmesi anlamına gelir; hava açısından ise atmosferin parçacıklardan temizlenmesi demektir.
TERASLAMA [Terracing] Suyun yüzeysel akışını denetlemek ve toprak erozyonunu asgariye indirmek amacıyla bir yamacın konturu üzerine kurulan topraktan set.
TERMİK SANTRAL [Fossil fuel plant] Fosil yakıt kullanan elektrik santralı.
TERMOSFER [Thermosphere] Menopozun üzerinde bulunan ve yükseldikçe ısının arttığı atmosfer katmanı.
TİCARİ ATIKLAR [Trade effluents ] İşyeri atıkları.
TOKSİKOLOJİ [Toxieology] Zehirleri ve etkilerini, etkime mekanizmalarını ve arıtılma yöntemlerini inceleyen bilim dalı.
TOPAK, YUMAK [Floc] Biyolojik yâda kimyasal etkimeyle lağım suyunda oluşan katı maddeler kümesi.
TOPAKLANMA, YUMAKLAŞTlRMA [Flocculation] Atık su arıtımı sırasında fizikokimyasal olarak topakların oluşmasıyla çökelmemiş atık maddelerin ortamdan ayrılması.
TOPLAMA KANALI [Interceptor sewer] Akıntıyı ana kanallardan toplayıp lağım suyu arıtma tesisine taşıyan büyük kanal hattı.
TOPLAMA ŞEBEKESİ[Colleetion network] Kanalizasyon sisteminin bütünü için kullanılan terim.
TOPOGRAFYA [Topography]Yer yüzeyinin fiziksel biçimi.
TOPRAK ÇÖKMESİ [Land subsidence] Yer yüzeyinin çeşitli nedenlerle, özellikle kömür, tuz, altın, su yâda petrol gibi maddelerin çıkarılması işlemleri sonucunda aşağı doğru göçmesi.
TOPRAK EROZYONU [Soil erosion] Toprak parçacıklarının havanın etkisiyle değişip ufalanması ve sonra da rüzgâr ve su tarafından taşınması doğal süreci.
TOPRAK ISLAHI [Land reclamation] Barajlar, kanallar ve pompalama sistemleri inşa ederek toprağın tarım ve geliştirme amacıyla kullanılabilecek biçimde değiştirilmesi.
TOPRAK KAYMASI [Mass wasting] Yerçekimi etkisiyle, kaya yâda toprağın yavaş, yavaş yada yüksek bir hızla aşağı doğru hareketi.
TOPRAK KORUNMASI [ Soil conservation ] Erozyondan ötürü toprağın bozulmasını, toprağın denge kaybını yada bitkilerin aldığı besin maddelerinin kaybını asgariye indirmek amacıyla uygulanan toprak kullanımı yönetimi.
TOPRAK KULLANIM HARİTASI [Land use map] Bir coğrafi bölgedeki toprak kullanım durumunu, siyasi sınırları, ulaşım ağını ve yöredeki su oluşumlarını da içerecek biçimde gösteren harita.
TOPRAK KULLANIM PLANI [Land use plan] Toprağın, kamusal ve özel imar çalışmaları da dâhil olmak üzere, nasıl kullanılacağı konusundaki resmi öneri.
TOPRAK KULLANIMI [Land use] Toprağın sanayi, konut, dinlenme yâda diğer amaçlara tahsis ediliş biçimleri.
TOPRAK KULLANIMI ARAŞTIRMASI [Land use survey] Belli bir alanda toprağın kullanım biçimlerinin envanterinin çıkarılması çalışması. Bu çalışma, genellikle açıklamalı harita olarak ve istatistik verilerle özetlenir.
TOPRAK ÖRTÜSÜ [Ground cover] Rüzgâr ve suyun yol açtığı toprak erozyonunu azaltmak amacıyla yetiştirilen bitkiler.
TOPRAK YÖNETİMİ [Land management] Mevcut nüfusun ve gelecek kuşakların ihtiyaçları ve doğal çevrenin korunması bakımından azami uzun vadeli yararı sağlamak amacıyla toprağın geliştirilmesini ve korunmasını amaçlayan yönetim.
TRAFİK KIRLİLİĞİ [Traffic pollution] Trafiğin yoğun­laşmasıyla artan ve araçlardan kaynaklanan atmosfer ve gürültü kirliliğinin oluşturduğu kirlilik bütünü.
TROPOSFER [Troposphere] Yer yüzeyinden 0-16 kilometrelik bir yüksekliğe yayılan, hava olaylarının meydana geldiği atmosferinin iç katmanı.
TURBA [Peat] Turbalıklarda ve bataklıklarda bulunan, kısmen ayrışmış materyalden oluşan yakıt.
TURBALIK [Fen]Düz bataklık arazi.
TUTUŞABİLİR [ Inflammable ]Kolayca alevalan.
TUTUŞMA DERECESİ [Incendivity] Alevalabilir maddelerdeki alt yanma sınırı.
TUTUŞTURMA [Flaring] Atmosferdeki fazla yâda gereksiz gazın yakılması işlemi.
TUZLU SU KARIŞMASI [Salt water intrusion ] Yeraltı suyuna tuzlu su bulaşması; bu olay genellikle kıyı alanlarında gerçekleşir. Haliçlerde gel git olayları ile alt akıntıyla haliç içlerine tuzlu su taşınımı.
TUZLULUK [ Salinity ]Sudaki        tuz       miktarı;       doğal kaynaklardan oluşabileceği gibi atık su sızıntısından da oluşur. Suyun aşırı ölçüde yeniden kullanılması tuzluluğu ağırlaştırır.
TUZUNU GİDERME [Desalination] İnsanların yâda hayvanların tüketmesine elverişli hale getirmek için suyun tuzunu giderme işlemi.
TÜKETİCİ [Consumer ]Üretici          organizmaları      veya kendilerinden daha zayıf tüketicileri yiyerek enerji sağlayan canlılar. Tüketiciler birıncil, ikİncil ve üçüncü) gibi sınıflara ayrılırlar. Birıncil tüketiciler üreticileri yiyerek yaşarlar. İkincil tüketiciler birıncil tüketicileri yerler vb. Örneğin ot yiyen bir geyik birincil tüketicidir. Geyiği yiyen aslan ise ikincil tüketici olmaktadır. (Bk. Üretici)
-U-
UÇUCU[Volatile]Nispeten düşük ısılarda buharlaşabilen.
UÇUCU ALERJİ YAPICILAR [Aerdallergens] Alerjik hasta­lıklara yol açan bitki tozu ve polen gibi havadan gelen alerji yapıcılar.
UÇUCU KÜL [Fly ash] Baca gazının taşıdığı düşük yoğunlukta, yanıcı olmayan parçacıklar.
UYGULAMA PLANI [Implementation plan ] Belli bir sürede çevre kalite standartlarının karşılanması için yapılması gerekli işlerin anahatları.
UYUM [Adaptation] Canlı organizmaların çevre koşullarının üstesinden gelme yeteneği.
UYUMLU BAKTERILER [Facultative bacteria ] Hem aerobik hem de anaerobik koşullarda yaşayabilen mikroorganizmalar.
-Ü-
ÜÇÜNCÜL ARITMA [Tertiary treatment] İkincil işlemden sonra gelen atık suyu arıtma işlemi. Bu aşamada, belli amaçlarla kullanmaya elverişli su elde etmek üzere organik kirleticiler, çözünmüş inorganik tuzlar, fosfor ve azot giderilir.
ÜRETİCİLER [Producers] Fotosentez ile büyüyen canlılar, bitkiler.
ÜST KATMAN [Lift] Sı
YERYÜZÜNÜN İZLENMESİ [Earthwatch] Önemli çevresel yönelimlerin saptanması, insan faaliyetinin çevre üzerindeki etkilerinin incelenmesi, çevreye yönelik potansiyel teWikelerin erken uyarılarının belirlenmesi ve doğal kaynakların izlenmesi için geliştirilen geniş kapsamlı çevre değerlendirme programı.
YEŞİL [Green] Yeniden işlenip kullanılan kâğıt ürünler ve biyolojik bozulmaya uğrayabilir plastik torbalar gibi" çevre dostu" ürünleri ifade eden suat (sözcük); çevre sorunlarına ilgi gösterilmesini savunan siyasal partiler için de kullanılır.
YEŞiL DEVRİM [Green revolution] Yoğun gübre ve geliştirilmiş sulama sistemi kullanımı ve özellikle buğday ve pirinç gibi ürün tohumlarının yeni çeşitlerinin benimsenmesi yoluyla daha başarılı tarımsal verim elde edilmesini ifade eder.
YEŞiL KUŞAK [Green beit] Bir yerleşim alanı çevresinde yer alan, yapılaşma olmayan toprak kuşağı.
YIKINTI [ Debris ] Herhangi bir yapının tahribi sonucunda ortaya çıkan kayaların, kerestenin, molozun, tuğlaların, taşların vb. oluşturduğu birikintİ.
YOSUN ÖLDÜRÜCÜ [Agicide] Yosunlara etkili zehirli kimyasal bir madde.
YOSUN PATLAMASI [Algal bloom] Su kaynaklarının çeşitli atıklar ve akıntılar yoluyla besleyiciler, özellikle nitratJar ve fosfatlar yönünden zenginleşme si sonucu içJerindeki su yosunlarının hızla serpilip gelişmesi.
YOSUNLAR [Algae] Tamamen yâda kısmen su altında yaşayan veya nemli yüzeylerde büyüyen, bazı kimyasal ekrnanların buJunduğu koşuHarda hızJa çoğalan, klorofil ve diğer fotosentez pigmentleri içeren bitkiJer.
YÜZEY AKTİF MADDE [Surfactant] Deterjanlarda kul­lanılan ve atık sularda bulunduğunda alıcı ortam sularında köpürmeye yol açan yüzeyaktif bir kimyasal madde. Etkin su kirliliği nedenlerinden biridir.
YÜZEYSEL AKIŞ EROZYONU [Runoff erosion] Yüzeysel akışın yol açtığı erozyon; erozyona uğrayan toprakta bitki örtüsünün yerinden sökülmesiyle sonuçlanır.
YÜZEYSEL AKIŞ [Runoff] Yeryüzünde akarak yada toprak yüzeyinden sızarak yüzeydeki su oluşumlarıyla yeniden birleşen su ve yağmur suyu.
-Z
ZAR SÜZGEÇLER [Membranes] Suyun antılmasında, tuzu­nun giderilmesinde ve ayrıca sınaî süreçlerde kullanılan, zardan yapılma filtreler.
ZARARLI [Noxious] Fiziksel yönden zararlı olumsuz etkilere sahip.
ZEHİRLİ MADDELER [Toxic substances ] Değişik biçimlerde maruz kalma sonucu zarara yol açabilen kimyasal maddeler.
ZENGİNLEŞTİRME [Recharge ] (Bk. Yeraltı suyu zengin­leşmesi).
ZİFT [Bitumen] Yüzeyleri havanın etkilerine karşı dayanıklıkılmak yâda yol yüzeylerini kaplamakta kullanılan petrol kalıntısı.